Cumartesi, Aralık 25, 2010

BİTMEMİŞ SİGARA...

Koltuğun köşe tarafına oturmuştu her zamanki gibi. Pencerenin önündeki köşeye. Kafasını çevirdiğinde malum dolunayı görebilsin diye. Ay ışığına artık bir de uçakların ışıkları eşlik ediyordu.
5 dakika içinde 3 uçak inebiliyordu. Ne ilginç dedi. Havaya baktığımızda o uçaklar nasıl minik duruyor, halbuki kendinden daha minikleri taşıyor.. uçuruyor..
Mutfakta demlenmekte olan çay kokusu burnuna geliyordu. Eğer kulağında bangır bangır bir müzik olmasa, kaynama tıngırtısını da duyardı.
Demlikten gelen o sese hep hayrandı. Dinlenirdi ruhu sadece o ses olduğunda evde.t elevizyonu kapatır bazen öylece uzanırdı koltuğun üzerine.
Ocaktaki tıngır mıngır kaynayan çay da demini almak üzere..
Kokusu yayılmış evin her bir köşesine..
Evet bu akşam da yine koltuğun köşe tarafına oturmuştu.
Her zamanki gibi..
Her zaman yaptıklarından daha farklı yaptığı bir şey vardı şu sıralarda;
Hiçbir şey yapmamak..
Yeni çıkan şarkıları takip etmiyordu ve bakmıyordu dergilere çok fazla.
Rujlarına dokunmamıştı uzun zamandır.
Bir allık bir rimelle idare ediyordu.
Siyah topuklu ayakkabıları, öncelerden kalmış tek alışkanlığıydı.
Büyük geldiği için dolabın ücra köşelerine kaldırılmış siyah elbisesi tekrar ortaya çıkmıştı.
Ağlaya ağlaya giymişti onu tekrar, halbuki dolaba kaldırırken “senin bedenin bana ekstra large”diyip pis pis, zevkle sırıtmıştı;
ama siyah topuklu ayakkabıları mutlu etmişti.
Siyah ve yüksek topuklu.
Oturduğu koltuğun sol tarafında uzun yüksek bir sehpa vardı. Üzerinde iki saksı.. İçinde menekşeler.
Birlikte almışlardı o menekşeleri.. Eminönü’ndeki uzun bir Pazar gününden sonra, güneş batmaya yakın, balık kokuları hala burunlarındayken evin yakınındaki çiçekçiden almışlardı, aaaaaa ne kadar güzeller diyerek.
Şimdi baktı, solmuş menekleşeler..
Saksıların yanındaki küllüğe baktı. Yakılmış bir sigara ve kendi kendine sönmüş.
Külü kalmış ucunda, hayret nasıl tutuşmamış.
Öylece külü kalmış ucunda..
Tütmüş tütmüş sadece külü kalmış ucunda..
Baktı ve gülümsedi aslında biraz da alay etti bakarken.
Her şey bitmiş gitmiş, dağılmış sokaklar, üşümüş odalar.
Tekrar tekrar açılmış gardroplar.
Yok olmuş gitmiş eski güzel alışkanlıklar.
Bu muydu şimdi tütmüş tütmüş küle çalmış, tıpkısının aynısı vücudundaki yanıklar..
Bilek kemiğindeki çatlak hala sızlıyordu. Yüreği sanki bileklerinde atıyordu. Yavaş yavaş çatırdıyordu sanki kolu.
Bitememiş bir sigara gibi,
Kırılamamış bir kol gibi.
Akamamış bir yaş gibi.
Atılamamış bir adım gibi.
Unutulmuş kıyafetler gibi.
Vazgeçemediği siyah ayakkabıları gibi..
Bitememiş bir sigara gibi, çakmağı çakılmış, ateşe tutuşmuş, ateşe tutulmuş, ateşe bağlı gibi..
Bitememiş bir sigara gibi, tıpkı külü kalmış ucunda gibi,
Öylece çöpe atılmayı bekler gibi..
İnadına atmıyorum seni çöpe..
Dudaklarının değdiği, ellerinin dokunduğu, geriye kalan tek küle bile…
İnadına atmıyorum çöpe,
İnadına yok etmiyorum tamamen

GEL DE KENDİN AT DİYE!!

6 yorum:

  1. Gelip kendi atsa.... gelmiş olacak yeniden.
    Bunca serzenişe rağmen o kadının, son cümlesindeki çağırışı adamı...Gelmesin bence, atmak için külünü bile.

    YanıtlaSil
  2. gelsin ve kendi atsın bence de....
    çay var mı gerçekten cicim canım istedi valla şöyle demli demli..

    YanıtlaSil
  3. Esrangelkardelen25 Aralık 2010 12:33

    Burda bagrimdan burda kozlenmis korlardan bisiler var benden kimsede hele cok sevdigim pinarimda olmasin dediim ama ders be hayatta yasanan ve muhtemelen odul bizi dogruya uzatan

    YanıtlaSil
  4. inat :)
    Tamam o zaman gelsin külünü atsın. Peki sonra gitsin mi gene?

    YanıtlaSil
  5. @emine, cicim gerçekten çay kokusuyla yazdım ;))
    @Kaan, sonra gitsin mi diye sorduğunda bu yazıya bi de devam yazasım geldi :)))
    @Esrangelkardelen, herşey bizim için.. seniseviyorum.

    sevgiler...

    YanıtlaSil

LinkWithin

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...