Pazar, Temmuz 09, 2017

Bir SELA verildi, ben neler yazdım...

Sabah ezanlarında, köpek ulumalarından korkarım ben.

Sokaklar boş, daha güneş doğmamış, ezan verilirken bisürü köpek ulumasını sevmem... uğursuz gelir. Ki bu konuyla ilgili çok açıklama yapanlar oldu. Köpekler neden uluyor ezan okunurken, ve sabah ezanından neden korkmamalıyım, bir sürü şey dinledim..
Mantıklı gelse de insana, bazı anıları silemiyorsunuz hafızanızdan.

Zihin böyle bir şey. Anılarımızla nesneleri birleştiriyoruz bütünleştiriyoruz. O nesneyi o sesi o kokuyu duyduğumuzda o anımız da canlanıyor hafızamızda.

Lise birinci sınıftaydım ben. Bir sabah ezanındaki birsürü köpek ulumasından korktuğumu ve yorganın altına saklandığımı hatırlıyorum. Öğle vakti de olmamıştı ki babamın babanesinin ölüm haberini aldık. 107 yaşında öldü. Hesaplamıştık, 107ydi sanırım. Yaşayan bir efsaneydi. Onu ziyarete gittiğinizde asla eli boş çıkmazdınız odasından. Çekmecesinde verilecek mutlaka bir portakalı, akide şekeri olurdu. Çekmeceyi açar, şekeri parmaklarının ucuyla tutup uzatırdı. Dünyanın en kıymetli şeylerinden biri, bir çocuğu sevindirmek...
Varlığında, evimiz dolar taşardı bayramlarda. Aman yarabbi ne kalabalık ne coşku ne güzellik. Yokluğunda bayramların da tadı kaçtı. Issızlaştı dedemin evi. Gelen giden çekildi.
Büyükanne derdik ona. Kokusu burnumdan hiç gitmedi.

Pazar sabahı ne alaka şimdi bu yazdıklarım, iç kararttım resmen :)

Balkonda oturmuştum, evimizin önünde büyük bir camii var. Sela verilmeye başlandı. Derken bütün anılarım canlandı. Sabah verilen bu sela'ları da sevmem ben. O zaman da teyzem geliyor aklıma. Teyzem, Kara Osman'ın 6 haşin kızının en küçüğü.. Hepimizin en kıymetlisi... Bir aşk hikayesi onunkisi... Çok gençken kocasını aniden kaybetti... 2 yıl evinden hiç çıkmadı kimseyi görmek istemedi, telefonlarının fişini çekti.. 5yıl ölmek için dua etti, 2 oğluna rağmen. Sonra hastalandı kanser oldu. Bu sefer de ölmemek için direndi. Ama eşinin ölümünün 10.yılında o da öldü.. Gömüldükten bir kaç saat sonra mezarını ziyarete gittiğimizde, yanında yatan eşinin mezarından onun mezarına sanki onu saran bir kol edasıyla pembe güllerin uzandığını gördük.. İnanamadık... "Güllerle mi karşılamış onu" dedik hepimiz.. Bunu bana başkası anlatsa belki derdim ki "hadi ordan birisi dikmiştir o gülleri oraya". Ama aşka ve Allah'a inancınız varsa eğer böyle bir şeye inanabilirdiniz.

Samsun'da pembe duvarlı minik Köşkü'nde çok kalabalıktık. Bir sela verilmeye başladı. Dayım söyledi "Servet'in sela'sı" diye. O yüzden sevmem sabah sela'larını... Hatırlamak istemediğim anılarımı hatırlatıyor bana.

Önceden hiç ağlayamazdım ben.. Sürekli içime atar dururdum. İçime atmamam gerektiğini de çok acı bir tecrübe ile direkten döndüğümde anladım. O günden beri bi türlü tutamam kendimi. Biraz kabaca olcak ama ota boka ağlar oldum :) Hele ki bu sezon dizi finallerinde halimi görmeyin :)

O günden sonra herşey benim için çok daha hassas ama çok daha önemsiz oldu. Anladım ki hayatta hiç kimsenin aslında kendi hayatımızdan cok daha fazla değeri yok. Kendi hayatımız bittiğinde, bizde değerli olanlar da bitiyordu çünkü.
Ben nefes almıyorsam eğer, ne önemi vardı ki uğruna üzüldüklerimin, kafamı meşgul ettiklerimin.
O günden sonra salıverdim. "Hiç de umurumda değil, Banane yaaa"kalıbını çok daha sık kullanmaya başladım. İş hayatımı sorun etmekten vazgeçtim, birini bırakırdım Allah bir kapı açardı nasılsa... Beni üzmekten korkmayan insanların hepsini çıkardım hayatımdan. Öyle ya, birisini gerçekten seviyorsanız bu eşse dostsa arkadaşsa, neden üzesiniz onu. Ben de öyle yaptım. Beni üzenleri demiyorum, hayat bu, insanlar hata yaparlar, ama bir insan sizi ÜZMEKTEN KORKMUYORSA eğer, işte o insandan korkmak gerekti.. Ben de o insanları hayatımdan tek tek değil, topluca, bir çırpıda çıkardım. Elimde avucumda azıcık insan kaldı. Gerçekten azıcık. Ama birlikteyken beni güldüren insanlar kaldı. Üzüldüğümü gördüklerinde çok üzülenler, üzülmeyeyim diye elinden geleni yapanlar kaldı. İyi de oldu. Nerde çokluk, pardon ama orda bokluk, diye boşuna dememişler.

Kendimi birilerinden korumayı çok geç öğrendim. Ama öğrendim.
Verilen sela'larda ağladığımı görüp de dalga geçenlerle değil, içimi görenlerle hayatımı devam ettirmem gerektiğini öğrendim.
Ben iyiysem zaten herkes iyidir, ama ben tırnaklarımı çıkardığımda da iyi kalmaya devam edebilenlerle devam etmem gerektiğini öğrendim.

Öğle namazı vaktinde burada bir cenaze olacakmış. Hoca öyle dedi.
Ben balkondan onlar aşağıdan, kapalı, uzun, üzeri yeşil örtülü, ucunda baş örtü olan bir kutuya karşı, hayatın gerçeğine bakarız birlikte.

Hep derim ya, Değer vermekle Kıymet bilmek arasında büyük fark vardır diye

Hayat kısa, kuşlar uçuyor...

Sevgiler,
Pınar


LinkWithin

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...