Cuma, Nisan 07, 2017

öneriler, sitemler, sevgiler postu...

Herkese merhaba.. :)

Bu baya karışık bir post olacak baştan söyleyeyim. Denemeye karar verdiğim 1-2 şeyi gösterip fikir almak niyetim, bazen sitemler bazen sevgiler de göndermek emelim.. :)

o zaman başlayalım efenim.. :)

öncelikli olarak, evliliğimizin 1.yılını doldurmuş bulunmaktayız. en riskli dönem ilk 2 yıl, 5.yıl ve 10.yıl diye okumuştum, eğer böyle bir gerçeklik var ise, ilk risk grubunun yarısını geçmiş bulunuyoruz. darısı diğer risk gruplarının başına.. :)

Biz evlenirken oldukça fazla kişi yanımızda oldu, manevi desteklerini esirgemediler sağ olsunlar.. Özellikle arkadaşlarım Dicle ve Elçin, artık onlara arkadaş demek de büyük haksızlık gerçi, kardeş abla sırdaş, bir çok şey aslında her şeyler.
Özellikle Bakırköy'deki komşularımız, çeyizimi benimle birlikte düzen hatta ben işteyken bile gezip bana fotoğraflar atarak eksikler tamamlayan, Emine ablam ve Gülçin ablam,
Atalay ve Ayşenur'un evine gittiğimizde saat 9 olmadan kalkmak zorunda olmalarımız ve "hadi artık evlenin de şu külkedisi olayı bitsin artık" esprileri de bence unutulmaz (çünkü babam ararsa fırçayı yer ve balkabağına dönerdi masal, yaş 30 olsa da babama göre kim bilir yaşım kaçtı)
Annemi, ailemi bu konuda teşekkür için yazmak istemiyorum bile, hele ki anneme teşekkürler az kalır, hem kendim için hem eşim için, ikimize desteğini unutmak mümkün değil, başkalarıyla kıyaslamak, karşılaştırmak, aynı kefeye koymak mümkün değil, eminim tüm anneler kızlarının yanındadır bu süreçte ama, maddi manevi bitmek bilmeyen desteğiyle, annem iyiki vardı yanımızda..
Ve tabiki Fatih'in en yakın arkadaşı TEKİN'e de sevgileri iletmek farz...
Gelin ayakkabımı kendisiyle almış olduğumu düşünürsek eğer ki şu anımızı unutamam asla;

Düğüne kalmış bir kaç gün, herşey tamam, gelin ayakkabım yok! Çıktık arıyoruz, her girdiğimiz mağazada eline ayakkabıları alıp "Yenge bu nasıl, yenge bu olur mu?" olmaz diyişlerimde de ısrar etmeden, hadi çıkalım ozaman diyip koca Bakırköy'ü gezdi benimle. "Bunların hiçbiri olmaz Tekin ben taşlı ayakkabı istiyorum" dedim,
"Sen prenses ayakkabısı istiyorsun" dedi
"Evet"
"Prensesi bulduk ayakkabıyı da alıcaz yani" dediğinde üçümüz de çok gülmüştük.
Neyse ki en son girdiğimiz yerde o "Prenses Ayakkabısı"nı bulduk. Ayakkabıyı göstermek isterdim ama çok derinlerde bir yerlerde kendisi, Bakırköy'deki Özgiray Pasajı'ndan almıştık sanıyorum. İnanılmaz uygun bir fiyata aldığımız o ayakkabıyı tüm gün giydim kuaförden çıktığım andan itibaren fotoğraf çekimine ve gecenin sonuna kadar, ayağımı ne vurdu ne acıttı. Düğünün son bir kaç dakikasında artık oynamaktan azıcık tabanlarım ağrımaya başladı ama iyiki onları almışım.. :)

bu güzel anıyı da araya sıkıştırdım; düğün sürecinde bize yardım edenler aynı şekilde yıldönümümüzde aradılar, mesaj attılar.. Yürekten bizle oldular yine...

Kocaman sevgiler...

1.Yılımızı yeni evimizde doldurduk çünkü geçen hafta taşındık. İşe uzak ev, İstanbul'da büyük mesele, yaşayanlar bilirler, o yüzden biz de yer değişikliği yapmak durumunda kaldık, gün içinde yolda harcadığımız mesafeyi aza indirgemek için.. Ve bu taşınma sürecinde, bazı insanların hayatımdaki değerlerini yine sorguladım...
Hiçkimseden bir beklentim, beklentimiz yoktu elbette bu kararı alırken, ama ÇOK yakın diye tabir edilebilecek kişilerden bir telefon bile almamak, büyük hayal kırıklığı yaşattı desem yerinde olur. Diyeceksiniz ki hayat senin hayatın, herkes seni aramak sormak zorunda mı?
Bu hayatta, verdiklerimin yaptıklarımın karşılığını beklemem gerektiğini 4 yıl önce acı bir şekilde öğrendim. karşılıksız emek, emek olmaktan çıkıp üzüntüye dönüşüyor bunu öğrendim... bu yüzden, yaptıklarımın aynısını değil belki ama yaptığım değerin karşılığını görmek ve verdiğim değere layık olup olmadıklarına da karar vermeyi seçtim...

böyle...

nekadar ekmek o kadar köfte meselesi çok yerinde...

Susmayı bırakmadım hala, içimde tuttuklarım söylemediklerim var, herkes kendi değerini kendi ettiğiyle belirler. Günler öncesinden böyle bir stres içinde olduğumuzu bilenlerin "allah yardımcınız olsun" telefonunu esirgeyişlerini maruz göremeyeceğim gibi, herşey bittikten sonra arayıp da "eee yerleştiniz mi" telefonlarına, meraklarına aldırış edemeyeceğim.. iş işten geçtikten sonra yapılanların ve söylenenlerin benim için hiç bir önemi yok.

üzgünüm, üzerini çizdiklerime kocaman sitemler...


uzun süredir hafta sonları çalışıyoruz ki bu cumartesi de o hafta sonlarından biri, snapchat üzerinden takip edenler yoğunluğumu görüyorlardır. Bu gün de erken çıkış günü olduğu için biraz AVM dolaştım, denemek için bir kaç parça şey aldım gratis'ten..  






Birincisi bu, URBAN'ın COLLAGEN içerikli saç bakım spreyi. Ben uzun süredir ELİDOR'un spreyini kullanıyordum, taramaya baya yardımcı oluyor ama sanki artık beklentimi karşılamıyormuş gibi hissediyorum, ben de bunu denemeye karar verdim, bilemiyorum kullananlar var mıdır ama, deneyelim bakalım nasılmış :)










ikincisi bu maskeler
aslında bunları "hadi bi deneyelim" bakalım diyip aldım. Her gün makyaj yapınca biraz yıpranıyor cilt. Ekstra rahatlatıcı bir şeyler gerekiyor ki ben nemlendiriciler, su bazlı temizleyiciler ve serumlar kullansam da makyaj altından pul pul kurumaya başladı yüzüm. Bir duş sonrası bi deneyeceğim bunları da, bilemiyorum nasıl tepki verecek yüzüm ama, bakcaz bakalım.. :)













üçüncüsü, LOREAL- TRUE MATCH FOUNDATİON.
Aslında normalde fondötenden ziyade, nemlendirici üzerine biraz bronzer kullanarak günü geçirmeye çalışırım ama bu araki yoğunluk ve yorgunluğa çare biraz daha aydınlanmak diye, evdeki CLARİNS fondötenime dadandım ama ya yüzümün yorgunluğundan ya da artık cildime oturmadığından, sebebini bulamadım henüz, topaklanmaya başladı gayet memnun olduğum halde. özel bir gecede kullanmak üzere hala aşırı memnunum ama süresi şöyle bir 8 saati geçince toplanıyor, o yüzden onu da kullanmamak ve günlük kullanıma uygun olacak su bazlı bir ürün araştırıp bunu buldum ve denemeye karar verdim. Neler olacak bilemiyorum. Sabah olunca göreceğiz... :)





ve hala okunmayı bekleyen kitabım...
LİVANELİ- HUZURSUZLUK
Livaneli kitaplarını oldukça seviyorum ki SERENAD ve KARDEŞİMİN HİKAYESİ beni inanılmaz etkilemişti. Bu da o ölçüde etkileyecek bilsem de bi türlü fırsat bulamıyorum. Şu sıralarki moodum MİSKİN KEDİ.. :) işe git, eve gel, yemek yap, ye, koltukta uyuyakal...




Böyle biraz karışık bir post oldu ama idare ederiz sanki :)

bir de güzel youtube kanalı önerisiyle bu postu bitirelim

sevgiler dileyelim...

ThePianoGuys adlı youtube kanalı için burayı tıklayabilirsiniz.. sevgiler, selamlar....






















LinkWithin

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...