Pazar, Haziran 19, 2016

anneler gününü sevmediğim gibi babalar gününü de sevmem ben!!

bugün çok fazla ileti, fotoğraf paylaşıldığını gördüm sosyal medyada. o kadar ki anneler gününü aratmayacak şekilde hatta enteresandır ki daha da fazla paylaşım gördüm.. babasını çok sevenler, çok iyi baba olmuş kocalarına yazılar yazan kadınlar, ve babalarına çok öfkeli kızlar ve bu öfkelerini sosyal medyadan paylaşanlar... karışık bir çok duygu gördüm, izledim dinledim...

anneler gününde de belki buna benzer şeyler yazmıştım ama yine yazacağım, sevmiyorum bu özel günleri ben...
babası olmayan arkadaşlarım, kuzenlerim var benim,
babasına kızgın olan,
babası var olan ama hala o mesafeli tabulu şekilde ilişkisi olan, babasını sevmekten korkan,
babası uzakta olan,
babası şehit olan arkadaşlarım var benim,
baba olamayan arkadaşlarım da var benim... baba olmak isteyip de olamayan..
baba olup da evladını kaybetmiş arkadaşlarım, akrabalarım da var benim...
baba ama evlatsız...

işte bu yüzden sevmiyorum bu günleri.. ben belki babamdan yana çok şanslı bir kız oldum... nitekim takip edenler zaten bilirler Pınar ile babasının aşkını ama, babalar gününü sevmiyorum...
her çocuğun bir kahramanı olamıyor maalesef bu hayatta, sığınamıyor, ısınamıyor, özlüyor, arıyor, sebebi ne olursa olsun işte, bir kahraman yoksa o masal eksik bir masal oluyor... inadına gider gibi de nispet yapar gibi,
mübarek günde, can acıtmaya, belki kanatmaya kırmaya gerek var mı bilemedim,
ya da ben fazla duygularımı fazla yoğun hissettim,
neyse işte buna benzer bir çok sebepten dolayı bu gün sosyal medyada babamla fotoğrafımı paylaşmadım...
kocamla fotoğrafımızı paylaştım...

duam tabi ki, kocam, babam gibi bir baba olsun inşallah... hayal ettiğimden daha da iyi bir baba olsun, öyle bir baba olsun ki öyle bir kahraman olsun ki evladına, daha yer yüzüne gelmemiş olsun onun gibisi... öyle bir baba olsun ki, her gün onun erişilmezliğini hissetsin evladı, öyle bir baba olsun ki evladı sebepsiz yere de aşkını yazabilsin söyleyebilsin gösterebilsin babasına..

vazgeçilmez bir baba olsun..
"aşk demek baba demek" dedirtecek bir baba olsun ...

işte ben sevmiyorum bu özel olmayan ama özelleştirilmiş günleri

kaldırılsın lugattan!


snapchat: pinarustundag





Cuma, Haziran 17, 2016

mim :)

veeeee gecikmeli de olsaaaa  sevgili tigrisciğiimm in, mim etkinliğinin devamı olan yazısında adımı gördüm. ve dedim ki hadi pınar... :)

Pınar kimdir?

1985 yılının kasım ayının 6 gününde dünyaya gelmiş Pınar. adını babasının büyük annesi koymuş. aslında annem NİHAN (Nİmet,burHAN) istiyormuş ama o zamanki adetler, ismimi ailenin en büyüğü koymuş...
ailenin ilk torunu, ilk kız torunu olarak dünyaya gelmişim. el bebek gül bebek olarak büyütülüp şımartılırkeeenn 4 yaşımdayken hooppp kardeşim gelmiş dünyamıza. kemal doğduktan sonra bir çocuk olmaktan çok ona küçük bir anne olma misyonunu yüklendim. o kadar ki, annemin bizi nadiren ananeye babaneye bıraktığı günlerde kemal sadece benim ayağımda sallanarak uyurdu. ben 4 yaşımdayken kardeşimi ayağımda sallıyordum.. şimdi ise 30 yaşım bitti, hala ona kol kanat, ve artık arkadaş olmaya çalışıyorum.. oluyorum da bence..

üniversite sınavına girmeyi kafaya koyduğumda "kız kısmı okumaz" cümleleriyle çok uğraştım. nitekim o dönemde ailede hatta sülalede benden başka üniversiteye girmiş bir kız daha yoktu, zaten en büyükleri de bendim. ama ben kafaya koymuştum ve üniversiteye girecektim. ilk yıl, bazı engeller yüzünden kazandığım okula gidemedim, aslında babam için  1 yılımı verdim. "benim için bu yıl üniversiteye gitme" dediğinde peki dedim çünkü o benim babamdı, ilk aşkımdı, gözüm çok kördü ona nasıl hayır derdim, ama nasılsa bidahaki sene ben üniversiteye gidecektim. lise bitmiş  ve ben dışarıdan dershaneye giderek sınava hazırlandım ve İstanbul dışında çok istediğim bir üniversitenin istediğim bölümünü kazandım ama aile kuralları yine devreye girdi, şehir dışına vize çıkmadı ve Maltepe Üniversitesi Psikoloji bölümüne kaydoldum. istediğim üniversite olmadı belki ama istediğim bölüm olmuştu. psikolog oluyordum.

üniversitede geçirdiğim 5 yıl hayatımın belki de en güzel 5 yılıydı. en çok eğlendiğim, ailenin o sert zincirlerini kırdığım, hedeflerimi belirlediğim, kendime güvenimin geldiği, kendimi keşfettiğim 5 yıl... ve tabiki hayatımın en can dostunu bulduğum yer... Dicle... sanırım o üniversiteye ben Dicle'yle tanışmak için girdim. yollarımız kesişti. nitekim sonra ilişkimiz dostluğa kardeşliğe dönüştü derkeeenn Dicle ve kuzenimin çöplerini çatarak evlenmelerine vesile oldum. şimdi 3 yıllık evliler ve dünya tatlısı bir kızları var.. hayatımda yaptığım en güzel işlerden biridir bu çöp çatma işi...

ailenin tam odak noktasında durdum hep. annemle dertleşen, babam eve geciktiğinde oturup onu bekleyen, kardeşimin her gelişim döneminde yanında olup yaralarını saran, ortalığı toparlayan, evin içinde kahkaha atan, yattığında yataktan şarkı söyleyen ve babasının "pınar sus artık" cümleleriyle mutlu olan bir genç kız oldum... ailenin "pınaaaarrr yaşammm pınarıııımm" ıydım ben, böyle çağırırlardı beni.. rahmetli teyzemin Şirinesiydim...

üniversite bitti ve okullarda rehber öğretmen olarak çalışmaya başladım. psikolojiye aşık biriyim ama rehber öğretmenliği de sevdim ben...

"benim bu hayatta her işim zor olur, çok zor olur çok yıpranırım anca o zaman olur" demiştim dicleye bi gün.. saçmalama pınar negatif enerji verme, diye cevap vermişti. birbirimiz daha çok tandığımızda "ayyyy cidden bi insanın her işi mi bu kadar zor olur ya" diyen kendisi oldu. çok uğraşırım, beklerim, sabrederim.. ama sanırım zamanla tahammülüm azaldı. 25ime kadar aşırı sabırlı, etrafındakilere karşı kredisi çok bol, kalbi sağlam, kırılmayan bir genç kızdım. herşeye iyi niyetle bakıp, "ayyy benim kızım cidden aptal" cümlelerini çok duyardım annemden. sonrasında işler değişti. büyüdükçe yaşanılanlar, adına tecrübe denenler insana bişeler kattığı gibi götürüyor da.... aslında insanın kendisi çok değerli... kıymetini bilmeli kendi canının... bunu da bir ameliyathanenin o soğuk masasına yattığımda ağlarken fark ettim...

o ameliyat hayatımın dönüm noktası oldu...
kendim bilerek isteyerek yapmadım ama artık daha kırılgan daha hassas, verdiklerinin karşılığını bi parça da olsa görmek isteyen, çok kolay ağlayan, tahammülü daha azalmış, insanlara güveni kırılmış ve maalesef ki insanları gözünden anlayan, ne düşündüklerinin farkına varan bir Pınar vardı. artık laflara değil yapılanlara bakan, sözle değil işle yürüyen bir Pınar vardı. işte bu zamandan sonradır ki içime atmyorum, atamıyorum, ne zaman ki susayım o anda hastalanıyorum. o yüzden kalp kırmadan içerdekini dışarıya çıkarmayı tercih ediyorum.

bu büyük ameliyat ailemi ve çevremi de etkiledi tabiki. bu sayede kimin için ne kadar kıymetli olduğumu gördüm. ne kadar hassasiyet gösterildiğini ne kadar önem verildiğini gördüm. ve hayatımdaki insanları eledim...
çünkü artık hayatımda beni üzecek değil beni üzmekten korkan insanlara ihtiyacım vardı....

annem hep derdi ki "25inden önce evlendirmem seni". nasıl bir dua ettiyse 30uma kadar bekledim. :)
hani olur ya bazen buhranlar basar, yaşadığınız yerden bi kaçmak istersiniz. ben de öyle yaptım. bir gece otururken bir dağ otelini aradım,  annem ve bir komşumuzla birlikte, ertesi gün dağa gittik...
hayat mucizelere gebe, bilemezdim orada başıma gelecekleri, oysa ben zaten kafamı toplamaya gitmiştim oraya kiiiii orada hayatımın aşkını buldum... tanıştıktan 4 ay sonra nişanlandık, 15 ay sonra evlendik... ve sloganımız heryerde " Bu Hayatta Mucize Diye Bir şey Var" oldu.. şimdi 2bucuk aylık evliyim..

bu hayatta büyük hırslarım hiç olmadı. ne büyük kariyer hedeflerim ne yatlar ne katlar...
ben liseden beri hep "gelecekte huzurlu bi yuvam olsun" derdim. benim huzurlu bi yuvam olsundu, beni çok seven bir kocam, hayatımızı keyifli hale getirecek kadar kazancımız olsundu... sağlıkla hayırlısıyla... ben hep Allah'a sığınmayı tercih ettim. her başım sıkıştığında "yardım et" dedim, her mutlu olduğumda  "şükür"ettim. şimdi kendi yuvamda ilk ramazanım.... evimizi döndürecek kadar kazancımız, beni çok seven bir kocam, hep yanımızda olan ailelerimiz var.. daha ne isteyebilirim ki başka, zaten ben hep bunu hayal ediyordum... :)

babasının evinde elini sıcak sudan soğuk suya sokmayan bir prensestim ben :) evlenince yemek de yaptım çamaşır makinesiyle de tanıştım. iş başa düşünce yapılıyomuş, öğrendim...

heeee ben sütten çıkmış ak kaşık mıyım ?
değilim elbette
bi kere fena bir laz damarım var kiiiii arkadaşlarımın "eyvah" dediği cinsten. tepem attı mı atıyor :) e atınca da pek tutamıyorum malum çok hızlı atıyor :)
biraz sabırsızdır pınar. fazla dakiktir. zaman planlaması yapar ve plansız işlerden ani değişikliklerden pek hoşlanmaz :)
işine karışılmasını hiç sevmez. kendi sınırlarına müdahale edildiğinde hele de bi de ısrarla karşılaştığında sinirlenebilir bile...
bir şeyi bin kere söylemekten hoşlannmaz, 1 söyler 2 söyler 3.sü geldiğinde ufak ufak hata sinyalleri vermeye başlayabilir
bir deeee, sevdiklerimi paylaşmaktan hiç hoşlanmam... bunu gerçekten sevmiyorum. ne annemi babamı ne kardeşimi, hele ki kocamı kimseyle asla ve kat'a paylaşamam, bu kimselerden kastım herkes olabilir, belki bencil bir bakış açısı ama öyle napim...  :)))

pınar,
herşeye rağmen yine de iyi niyetlidir. önce güzel tarafını görmeye çalışır. tersine denk gelindiğinde eyvah eyvah ama, sevgi temeli üzerine kurulmuştur hayatı. sevgiyle beslenir. sevildikçe sevinir. sevildikçe yeşerir.
manevi değerler önemlidir. hastalık sağlık doğum günü, özel günler önemlidir. ve önemine göre de kutlar. boş geçirmez asla, sürprizlerle mutlu etmeyi sever.
hızlı araba kullanır, ama bunu yalnızca tek başınayken yapar çünkü 4 sene önce yaptığı kazada arabası pert olmuş ve içinden sağ çıkmıştı. yanında arkadaşı da vardı... o günden beri arabasında misafir varken çok korkar gaza basmaktan
4 yapraklı bir yoncası vardır elinde hep, ama onu kimse göremez, bir yaprağıda "Kocam" bir yaprağında "Annem" bir yaprağında "Babam" bir yaprağında "Kardeşim" yazar. çünkü 4 ü de ayrı şanstır onun için, ama tek dalda toplanmışlardır...
çikolatalı pastayı çok sever ayrıca :) bir de pamuk şekeri bir de luna parkları.. :)

bir de, "hiçvazgeçmedim beyaz gülleri sevmekten."

çok yazdım :) gelin bakalım mimlereeee :)

sevgili handan http://metebilge.blogspot.com.tr/
sevgili kadriye http://bizkimizkadiniz.blogspot.com.tr/


sevgiler :)

snapchat: pinarustundag



sorgu zamanları

her şey masallardaki gibi olsaydı
hiçbirimiz ayrı olmazdık belki de bu hayatta
herkesin hikayesi ninnisi farklı olsa da
aynı olurdu işte varlığımız eğer masalımızın sonu mutluysa

her şey istediğimiz gibi olsaydı eğer çok mu şükürsüz olurduk
ya da şükürden midir ki hayatımızda bazı şeyler istediğimiz gibi

ağlamasaydık bilemez miydik kıymetini gülmenin
ya da gülmenin kıymetini bilemediğimizden midir ki ağlamalarımız

değer vermekle kıymet bilmek arasında ciddi fark vardır der dururum ben hep ama
kendi kıymetimizi bilebiliyor muyuz ki her şeyin öncesinde 

en çok ne zaman nazlanmak istiyoruz
ya da
nazlanmak istediğimizde mi daha da nazdan aciz oluyoruz?

hastalıkla sağlık arasındaki o pamuk ipliğini görmek mi gerek telaşlanmak için
yoksa her zaman belirsiz bir telaş olmalı mı içimizde
ya göremezsem ya da ya dönemezsem diyerek

çok yalnız kaldığım ve çok sorguladığım zamanlar bu zamanlar...
kendimi ve etrafımdaki her şeyi herkesi...
kendimle karşılaştırdığım
kendimi de karşıya oturtup sorguladığım
ama kendini astığım ama kendime acıdığım
halimden gururlandığım ama korkularımdan kaçtığım
kızgınlıklarımla savaştığım
bazı şeylerin gayet farkındayım,
fırtınamdan korktuğumdan zaman zamanki sessiz sedasızlığım,
caN kırıklarından korkumdandır suskunluğum,

öylece durduğum,
aşkıma tutunduğum
başımı dik tuttuğum
umudumu koruduğum
bazen savunmasız kaldığım
bazen çok sağlam ayaktayım.

babamı çok özledim....


Pazartesi, Haziran 06, 2016

işsiz güçsüz bir kadınım ben !!

herkeslere selamlar...

öncelikle hayırlı ramazanlar dileklerimle yazıma başlamak isterim.. umarım bu mübarek ay hepimize huzur sağlık esenlik getirir, açların halinden anlar, layığıyla ibadetimizi yaparak, dualarımızın kabulünü umarak hayırlı bir ramazan geçiririz umarım...

bir kimsenin başkası için yaptığı duanın çok makbul olduğunu okumuştum ve büyüklerimden de çokça duydum. bu yüzden, sizler, aklıma geldikçe dualarımda olacaksınız, dualarda olmak dileğiyle..

gelelim banaaaa...

bu yazıyı evimden yazıyorum. 15.kattan gökyüzünü izleyerek ayaklarımı uzattım, bilgisayarımı kucağıma aldım ve yazıyorum...

hayat değişikliklere yeniliklere gebe hep. ve biz yarın ne yaşayacağımızı bilmeden yaşıyoruz, uyanıyoruz sabahlara... alışkanlıklarımız rutinlerimiz oluyor, bağımlılıklarımız oluyor, bağlılıklarımız oluyor. sahipleniyoruz onları. alışkanlıklarımız biz oluyor. bizi biz yapan şeyler oluyor. işimiz de o alışkanlıklarımızdan biri... uzun yıllar bir iş yerine emek veriyorsunuz gönül bağı kuruyorsunuz, sahipleniyor, orası için fedakarlık yapıyorsunuz, yeri geliyor kendinizden evinizden eşinizden ailenizden önce geliyor işiniz...

orada güzel dostluklar kuruyorsunuz. artık hayatınızın bir parçası haline geliyor o insanlar. onlarla görüşmek bir şeyler paylaşmak için artık işe gelmenize gerek kalmıyor. çünkü artık farklı bir bağ kurmuş oluyorsunuz onlarla...

sonra bir gün geliyor. ve zamanınız doluyor. artık gitme vakti geliyor. tüm işlerinizi eşyalarınızı, yıllarınızı geçirdiğiniz defterler kalemler hepsini bir koliye dolduruyorsunuz. çünkü artık gitme vakti.

psikoloji okumuş olsam da rehber öğretmenliği de severek yaptım hep. çünkü rehberlik okulların hep gülen yüzü. sıcak bir sığınağı. her ne kadar bi süre sonra kendi kendinize kaldığınızda devrelerin yandığını hissetseniz de, bir çocuk odanıza gelip de " bana yalnızca siz yardımcı olabilirsiniz" dediğinde, dünyanın durduğunu hissedebiliyorsunuz. öyle güzel bir şey işte.

şimdi ise o çok sevdiğim işimi ani bir kararla bıraktım. hayatım hep böyle oldu beni. keskin dönüşler...
hayatım boyunca çok sabırlı bir insan olduğumu söyler dururum hep. şimdilerde ise sabrım biraz azaldı. sanırım tahammülüm de..

fazla analitik çalışmak, kurallar dahilinde yaşamak, olmazsa olmazlar yaratmak, bir düzen oturtuyor belki ama, hayat böyle gitmiyor, grilere tahammülü olmadığında anlıyor insan. bu sefer hayat hem size hem etrafınızdakilere zehir olmaya başlıyor.

bir şeyleri olduğu gibi anlatmak zorunda olmak, işinize başkalarını karıştırmamak, her işi kendi başınıza yapmaya alışmak, iş dışı hayatta bunun böyle olmadığını gördüğünüzde ise çok canınız acıyor. siz planlamaya çalıştıkça ve o planlarınıza başkaları karıştıkça siniriniz bozuluyor, kırmaktan incitmekten korkuyorsunuz ama yeri geliyor kırıyorsunuz. çünkü siz, kendi işinizi kendi istediğiniz gibi yapmaya alışmışsınız. sınırlarınız var, kendi alanlarınız var ve oraya 3. şahıslar girmesin istiyorsunuz , maalesef ki herkes, sizin gibi düşünmüyor oluyor.

çok sevdiğim bir arkadaşım bi gün demişti ki; "iş yerinde kurallar koyabilirsin ama dışardaki hayat kurallardan bağımsız işler pınar."
doğru demişti.

ben de olsam, bi başkasına böyle demez miydim, böyle derdim elbet...

iş ve hayat birbirine giriyor tabi bir süre sonra... alışkanlıklar birbirini etkilemeye başlıyor.

ağzınızdan çıkan cümlelerin arkasında duruyorsunuz.
dediğimi yaparım diyorsunuz.
kendinizi anlatıyorsunuz
sonra bi gün geliyor, kendi kendinize diyorsunuz ki, koca yığın bir kalabalıkta kendi çapında çığlık atmaya çalışıyormuşum da haberim yok.
oysa ki çalışırken öyle olmuyor. ağzınızdan çıkan laf senet oluyor. yapılmalı diyorsanız yapıyorsunuz. uyarıyorsanız, dikkate alınıyorsunuz.
"ben baştan uyarmıştım" demenize gerek kalmıyor çünkü söyledikleriniz zaten duyuluyor.

gerçek hayatta böyle olmadığını gördüğünüzde etrafınızı sorgulamaya başlıyorsunuz...
bir arkadaşım demişti ki,
"bu hayatta politik olmayı öğrenmek zorundasın"
30 yaşım bitti, ben politik olmayı daha öğrenemedim. içimdekiyle yüzümdeki farklı işlemedi hiç.
gönlümdeki hep dilime geldi, hep de bu yüzden gönlüm incindi.
ben dobra dobra söyledim, sonra özür dileyen ben oldum hep...
:)

biliyorum
40ıma da gelsem bunu böyle yaşamaya devam ederim ben, değişmez benim düzenim.
her darbede bi ders aldım desem de
annem hep der "sen aptalsın, herkesi kendin gibi biliyosun"
öyle...

ben en sevdiklerimi hep birilerinden önde tutarım hep... ben üzülürüm yine de üzdürmem. evlenmeden önce öyleydim, kardeşim ergenliğin zirvelerindeyken babamla atışırlardı. ben babama karşı dururdum kardeşimi savunurdum. ama yine de babamı ezmezdim, gönlünü hoş ederdim hep. annemle babam arasında ayrım yapmazdım asla, ama birini de bi diğerine ezdirmezdim. bu yüzden çok azar işittim belki,
diyorum ya, üzülürdüm ben, ama üzmezdim.

şimdi evlendim.
hayatımda tek kanun saydığım insan kocam oldu. şimdi de onun kalbini avucumda tutuyorum camdan kalp gibi, aman ha düşmesin kırılmasın incinmesin, ona karşı başkasını savunmam, daha önce de demiştim ,o haksız bile olsa, yine de başkasını savunmam, yine önce onun yanında dururum.
evlendiğimiz gün, odamdan çıkmadan önce demiştim " fatih gelmeden çıkmam" diye, onsuz adım atmam diye. öyle... kimseyi de umursamıyorum belki de tek onu sayıyorum diye.


yine geldim nerden nereye ya...

neyse gelelim asıl konuya, ben istifa ettim beyler bayanlar...

işimden, kurallarımdan, gerekliliklerimden, siyahtan beyazdan,
yüreğimdekini dillendirmekten,
samimiyetimden, dobralığımdan, belki de iyi niyetimden, bi çoğundan istifa ettim.
evime kapanıp kendi kafamı dinlemeye karar verdim.

öyle...

babam hep der ki
"kızım sen etrafına mutluluk saçmalısın, gülümseyen olmalısın,
ama mutsuz olursan bi gün eğer, mutsuz etme yine de, uzaklaş oradan..."

öyle...

annem de babam da hep haklıdır benim...
az öğüt verirler ama azıcık öğütle koca bi hayatı götürürler.
öyle anlamlıdır yani

öyle yaparım ben de bundan sonra
politik olamam biliyorum
ama susmayı becerebilirim
susarım
ne kırar
ne kırılırım

o içimde tuttuklarım sonra nasıl patlar, orasını da; başıma bi hal geldiğinde bi çaresine bakarım.

işsiz güçsüz bir kadınım artık :)
selamlar :))


snapchat: pinarustundag



bu fotoğrafı benim iş yerindeki odamda çektik. bi arkadaşımıza baby shower yapmıştık. herşey bittiğinde bonnyfood lara giriştiğimiz an :) bu fotoğrafın çekildiğini gördüğümüzde en çok bunu beğendik tüm çektiklerimiz içinde. çünkü bu fotoğrafta gerçek bir duygu var :))

bence hayatın en zevkli kısmı, keyifle çikolata yediğimiz zamanlar
çikolatanın mutlulukla bi alakası var
kesin
net
:)




LinkWithin

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...