Pazar, Ocak 31, 2010

Odanın içi...

Yaşamak zorunda olunca ve üstesinden gelmelisin biliyorsun,
o zaman daha da ağırlaşıyor hayat, gerçek yüzüyle pis pis sırıttığında..
Ne yürüyesi geliyo adamın, ne gülesi.
Ne ağlayası geliyo ne oturduğu yerden kalkası.
Kala kalıyorsun ufacık bi odanın içinde, bi bilgisayarın başında, muhtemelen de
Kulağında bi kulaklık, bi şarkı dönüp dönüp duruyor saatlerce.
Ellerin klavyenin üzerinde de olabilir, tıkır tıkır yazıyorsundur belki, ya kendine ya birilerine..
O buhran içinde ne konuşulursa o kadar uzun saatler boyunca ve hep de aynı insanla, sanki muhabbet kuşu gibi, hep bülbül misali kafasını şişiriveriyorsundur birilerinin,
Ama;
Hiçbir zaman açık yüreklilikle itiraf edilmez bu emin ol,
“sen konuş rahatla ben halimden gayet memnunum” gibi sözler de duymuş olabilirsin
Ama;
Kimse sonsuz sabırlı değildir, bunu da öğrenmişliğim de vardı zamanında.
Bazen o küçük oda bile zevk veriyo insana.
Ne işe yarıyorsa. Kendini büsbütün yalnız hissetmekten başka..
Ya da o kadar çok veriyor ki seni yaşadıklarına,
Odanın bir ucunda sen, diğer ucunda da hayatın dikiliveriyor karşına biranda.
Ne için o odadasın acaba?
Aşk acısı mı çekiyordun ağlıyor muydun o anda?
Nasıl terk edildiğini mi düşünüyordun, neden terk etmek zorunda olduğunu mu? Duyduklarına mı üzgündün, söylediklerine mi
Ya da
Söylemek zorunda kaldıklarına mı
Ya da
Asla konuşamadıklarına mı?!!
Ağzından çıkamayan o sözcüklere,onun üzerine biçtiğini değere, geçip giden günlerine..
Hangisine hangi birine yanıyorsun ya da hepsine birden mi aynı anda
Ya da
Sadece kendine, kendi kendine çektiklerine, çektirilenlere..
Silebildin mi yaşlarını o günden bu güne?
Ya da aka aka yüzünde mi kurudu kaldılar?
Ya da aka aka, artık kalmadılar mı hiç?
Tükettin mi gözyaşlarını? Hepsi mi bitti?
Bitirdiysen hepsini, bittiyse gerçekten hepsi
Bi düşün şimdi,

Gerçekten değdi mi??

cumartesi'den sonra pijamalı pazar :)

Eveeeeeettt Cumartesinin ardından gelen (maalesef yine bol bulutlu) bi Pazar günü…
Cumartesi günü nasıl geçti bilmiyorum ama yoğun geçen bi cumartesinin ardından Pazar günü de acayip bi enerjiyle kalkıp sabahın köründe kahvaltı yollarına düşmek çok fazla (!) geldi bana. Öğlene kadar uyumak, aheste aheste kahvaltı yapmak, bi yandan gazete okumak, “şeffaf oda”yı izlemek varken, niye kalkayım ki sabahın köründe yaaaa, dedim ve bu yazdıklarımı yaptım.
Çok güzel geçen bir cumartesi akşamı, çooookkk uzaklara gitmişiz, ortaokul sıralarına kadar, neler neler yad edilmiş, gülme krizlerine girilmiş….. geç saatte eve gelmişiz ve daha geç gelenleri de varkeenn :)
ve şimdi Pazar..
Saat 14.22, hala pijamalı olmak bu kadar zevk verebilir diyorum:)
Ve eminim, benim gibi olan birsürü arkadaşım var, dün geceden kalma….

Hadi bakalım iyi pazarlaaaaaaaaaarr

Cumartesi, Ocak 30, 2010

cumartesi :)

Evet, baya uzun geçen karlı günlerin ardından, bugün cumartesi ve çok şükür güneşin gül yüzünü gördüm. :) Gerçekten bütün haftayı perdeler iki yana doğru açıp karın yağışını izlemek sıkıcı. Karın verdiği huzur da bir yere kadar yani. İnsan kış mevsimi de olsa, şöyle spor giyinip güneş gözlüklerini takıp gezmek hava almak deşarj olmak istiyor.

Veeeeeeeeeeeeeee bugün öyle yapıyoruz.

Üzerimize rahat kıyafetlerimizi giyiyoruz. Ya da ne istersek giyiyoruz her ne ise işte :). Daha sonraaaaa dışarı çıkıp bu güzel güneşli günün tadını çıkartıyoruz.

Bugün çok değişik bir gün olacak. Eskiyi eskileri hatırlamaya gidiyoruz biz.
Eski günleri yad etmeye gidiyoruz biz.

Peki ya siz?? :))

Hadi bakalım iyi cumartesileriiii :)))

Salı, Ocak 26, 2010

SEN & BEN



Evet; gidebilirsin gitmek istediğin yere; yollar yıllar ömürler gülmeler senin olsun
Hayır kızmıyorum ağlama bakma arkana; yürü durma, yollar verdiği kadar izin sana
Kararlar seçimler hayat SENİN olsun

Üzülürüm sanma, senden önce de yaşıyordum ben
Bi tek eksik olacaksın artık, ama yine bende her şey ben çok şey düşünmüşken
Çok önemli değildir artık “yeniler”
“gidenlerden”
Artılar fazlalar yeniler SENİN olsun

Kaç yaşındayım baksana, geldiğin gibi miyim hala
Ben de büyüdüm varlığınla, korkma ölmem bitmem yokluğunda
Hadi tamam, yaşamak koşmak SENİN olsun

Gidiyorsun şimdi git yollar artılar hepsi senin dedim
Ben hayatıma dahil ettiğim sana neler biçtim
Gitmek istedim dedin, gidiyorsun gittin,
Ah yazık acıyorum sana ki fark edemedin,

Yürek BEN’im Sevgi BEN’im Aşk BEN’im...

SÜÜPPRRİİİİZZZ



SABAH UYANDIĞINDA Bİ BAKMIŞSIN ODANIN İÇİ APAYDINLIK, ALLAAAAAHH GÜNEŞ ADAMIN İÇİNİ ISITIYOOO :) GİYİNDİN EN ŞIK KIYAFETLERİ, ÇIKTIN ŞIKIR ŞIKIR DIŞARI,
KAPIDAN ADIMINI ATTIN
SÜPRİİİİİİİİİİİİİİİİİİZZZZZZZ
HAVA BUZ GİBİ :)))))

DOLANIYOSUN SOKAKLARDA DELİ DİVANE...O MAĞAZA SENİN BU MAĞAZA KİMİNSE İŞTE, HİÇBİŞE ALMADAN ÖYLESİNE BAKINIYOSUN, KAFANI ÇEVİRDİN BİRİSİYLE GÖZ GÖZE GELDİN
SÜPRİİİİİİİİİİİİİİİİZZZZZZZZZZ
ESKİ ARKADAŞLARINDAN BİRİSİ :)))))

BUGÜN SENİN DOĞUM GÜNÜN.. KİMSE HATIRLAMADI.. TELEFONUNA GELEN "İYİKİ DOĞDUN" MESAJLARINDAN BAŞKA ATRAKSİYON YOK... OKULDA MISIN İŞ YERİNDE MİSİN EVDE MİSİN HER NERDESİN BİLMİYORUM AMA ELİNİ KOLUNU SALLAYA SALLAYA GEZERKEEENN MASANIN ÜZERİNDE BİŞE GÖRDÜN
SÜPRİİİİİİİİİİİİİİİİİİZZZZZZZZZZ
İYİKİ DOĞDUN PASTAANN, SENİ ALKIŞLAYAN BİÇOK İNSAAANN :))

EN ÇOK SEVDİĞİN KÜPENİ KAYBETTİN, ARADIN TARADIN EVİ YOK YOK YOK.. BULAMIYOSUN ŞEYTAN MI ALDI GÖTÜRDÜ SATTI MI DA GETİREMEDİ NEDİR?? YER Mİ YARILDI DA YERİN DİBİNE GİRDİ NEDİR?? YOK YOK YOK... NASIL DA ÜZÜLDÜN YAAA, EN SEVDİĞİN KÜPENDİ O OYSAKİ SENİN..
ELİNDE KAHVEN KOLTUĞA OTURMUŞSUN, KOLTUĞUN ÜZERİNDEKİ YASTIĞI DÜZELTMEK İÇİN KALDIRDIN
SÜPRİİİİİİİİİİİİİİZZZZZZZZZZZZZZ
KÜPEN SANA GÖZ KIRPIIYOOO :))))

ÖYLESİNE SIRADAN Bİ GÜN.. NE ÖZELLİĞİ VAR ASLINDA NE SIRADANLIĞI.. ÖYLESİNE Bİ GÜN İŞTE SENİN İÇİN. TATİL Mİ?? İŞİ-OKULU KIRDIĞIN Bİ GÜN MÜ NE İSE İŞTE ÖYLESİNE Bİ GÜN.. EVDE DOLANIRKEN KAPI ÇALDI
SÜPRİİİİİİİİİİİİİZZZZZZZZZZ
KOCAMAN Bİ BUKETT.. ÜZERİNDE DE Bİ KART :)))) (Kimden gelmiş olacağını da sen hayal et lütfen)

HA Bİ DE ŞU ÇOCUKLUĞUMUZUN EN GÜZEL SÜPRİZLERİNDEN KONU RESMİ VAR TABİ, REKLAM KOKAN HAREKET OLMASIN AMA KİNDER SÜPRİZLER VAR.. ÖNCE BOL SÜTLÜ Bİ ÇİKOLATA YİYOSUN, ERİTİYOSUN AĞZINDA ERİYO ERİYO Bİ ÇİKOLATA TADI SARIYO BÜTÜN DÜNYANI, HORMONLARINI ÖYLE Bİ HAREKETE GEÇİRİYO Kİ ALLAAH O TADIN VERDİĞİ ZEVKTEN 4 KÖŞE OLMUŞŞSUN
YETMEZMİŞ GİBİİİ İÇİNDEN Bİ YUMURTA ÇIKMIŞ... SALLAYIP BAKTIN ACABA NE OLABİLİR DİYE.. TAHMİN EDEMEDİN, AÇTIN
SÜPRİİİİİİİİİİİİİİİİİİZZZZZZZ
İLK YEDİĞİN SÜPRİZ YUMURTADAN NE ÇIKTIĞINI HATIRLIOMUSUN BİLMİORUM AMA O ÇIKMIŞ OLSUN YUMURTADAN :))

HAAA Bİ DE ŞÖYLE ÜTOPİK Bİ 4LÜK VAR İÇİNDE "SÜPRİZ" KELİMESİNİ KONU ALAN:

"ADIMIZI GÖKLERE YAZDIRDIM,
AŞKI DA ARASINA KONDURDUM
ÜSTÜNE YILDIZ ÇAKTIRDIM
SÜPRİZ SÜPRİZ SÜPRİZ AAAAAAAŞŞŞKIIIIMMM"

BİRİSİNİN ADI GÖKLERE YAZDIRILIRSA AŞKI ARASINA KONDURULURSA, ÜSTÜNE DE YILDIZ ÇAKTIRILIRSA Bİ HABER VERSİN BANA :))))

VE SEN ŞİMDİ BU YAZIYI OKUMAK İÇİN BU SAYFAYI AÇTIN, YAZDIĞIIM YAZIYA VAKİT AYIRDIN, BELKİ GÜLÜMSEDİN BELKİ SİNİRLENDİN BELKİ SAÇMA GELDİ SANA AMA YİNE DE BİŞELER HİSSETTİREBİLDİM SANA, İŞTE BU YÜZDEN
SÜÜÜPPRİİİİİİİİİİİİZZZZZZZZZ
BU YAZIYI BEN SANA YAZDIMM :)))))))))))))))

Pazartesi, Ocak 25, 2010

AY IŞIĞINDA SAKLIDIR



Hangimizin filmiydi bu film, hangimizin şarkısıydı bu şarkı??
Hangimize çekici gelmişti hangimize itici?

Gece karanlığına bakıp düşündüğün, konuştuğun oldu mu?
Karanlık odanı aydınlatan tek ışığın farkına vardın mı hiç?
Gözlerini açıp ışığı izledin mi?
Susup bi tek sen onunla konuştun mu, bi tek ona anlattın mı sesini çıkarmadan?
Bekledin mi kendini göstermesini, ışıkların sönmesini?
En büyük sırrını verdin mi ona, kendin sakladın mı ona?
En büyük en acı en güzel en yalan en tutlulu en kavurucu en yumuşak "sen"i gizledin mi hiç?
Bi düşün kac kere Ay Işığında Saklandı hayatın??
Kaç kere büyüsüne aldı seni?

Ya da aldı mı???

kar nedeniyle.. :)


eveeeeeeeett...
bizim evimizde de pencelerin perdeleri yanlara dogru acıldı.. Önümde güzel demlenmiş bi çay var, bi yandan televizyondaki haberlere bakıyorum, bi yandan çay, bi yandan kar.. :)
bugun aslında dısarıya cıkıp Dicle'yle işlerimizi halletmemiz gerekiyordu.. Sabah uyandım baktım havada güneş var, azar azar kar atıştırıyor ama yollar açık.. Evet gidebiliriz dedim.. evden cıkmama az bi zaman kalmıstı ki aradı.. o telefondan sonra aynı şehirde mi farklı şehirlerde mi yaşıyoruz sorguladık ikimiz de :) burada hava günlük güneşlik, Fatih'te tipi var. Konustuk konustuk ve karar verdik, gitmiyoruz..
Yogun kar yagısı nedeniyle tatil olan okullar cümlesini bu sene duymadık İstanbul'da ama, yogun kar yagısı nedeniyle gezmeye gidilmesi 1 gün süreyle ertelendi diyebildik..
Normal şartlarda bizi gezmeden tozmadan kimseler geri alamazdı ama, kar bizi engelledi :))))

Perşembe, Ocak 21, 2010

yaz-sil...


Aslında bu yazıyı yazmak için açmamıştım sayfayı. Çok farklı bi resimle, çok farklı bi yazıyla ilerliyordum ki, bi noktaya geldim; yüreğim istemedi, "neyse" dedim ve sildim resmi de, yazılanları da..
Yazarken, o yazdıklarım, o resimle ilgli neler neler geldi geçti aklımdan, yaşadıklarım bir bir gözümün önünden geçti.. Geçtikçe yazdım, yazdıkça hatırladım.. Her hatırladığımda farklı şeyler hissettim ve anladım ki her günüm farklı şeyleri öğrenmekle, farklı şeyleri görmekle, bazen dumur olmakla, bazen şaşırmakla, bazen çok gülmekle, bazen çok yoğunlukla, bazen çok destekle, bazen çok köstekle..
geçmiş, yaşanmış ve bitmiş..
Gerçekten o yazıyı şuanda çok mutlu bi şekilde noktalamak isterdim.. İnsanın istediği şeyleri yapamıyor olması, engellenmek zorunda kalması, ne kadar acı.. Yaşamak istediklerini istediği gibi yaşayamaması, kırgınlıklarının bunlara izin vermemesi, belki de cahilliklerin hislerin önünü kesmesi.. Acı.. Bana acı geliyor..
Yaşamak istediklerimizi doyasıya yaşamak istiyoruz.. Bize yaşatılanları yaşamak, acısını çekmek,derdini yüklenmek ne kadar zor geliyorsa yaşamak istediklerimizi de doyasıya yaşamak istiyoruz.. Bu hakkımızı elimizden alındığı zaman hem kendimize, hem karşımızdakine, hem yaşadıklarımıza, hem yaşayamadıklarımıza, hem harcadıklarımıza aynı zamanda Kazandıklarımıza, bütün bunlara işte bütün bunlara üzülüyoruz aslında,
o anda olmasak da farkında..

Her sessiziliğin altında mutlaka bi haykırış vardır, duysanız da duymasanız da.. İşte o zaman başlıyor serzenişler, kırıklıklar aslında o haykırışları duyduğunuzda..

Gönlün kırılıp, gönül koymak zor bişe..
Ne kadar büyüdüm desem de, hep kızıyorum bu konuda kendime...
Yılların yorgunluğunu taşıdım hep taşıyorum belli etmeden, ya denize atsam kaybolup gitseler, ya yakabilsem kül olup uçsalar, dedim içime seslene seslene..
Duymadı, istedi ama duyamadı yine de...
İşte bu yüzden kızgınım her defasında kendime..
Hem duyabildiğim kendi sesimi dinleyemeyen kendime, hem yazıp yazıp silmeye alışamamış ellerime, ellerime onları yazdıran, yazdıran ve sildiren beynime, yüreğime..

İşte bu yüzden kızgınım KIRGINIM her defasında kırılmaya izin veren kendime...

Çarşamba, Ocak 20, 2010

Kırmızı Montlu Kız&Siyah Pardesülü Adam..



76 numaralı otobüs.. Beylikdüzü'nden Bakırköy'e gidiyoruz.. Otobüsün koltuğunda, kulağımda kulaklığım bi yandan müzik dinliyorum, bi yandan düşünüyorum, bi yandan etrafa bakınıyorum.. Bir durakta durdu otobüs, itiş kakış içeri binenler.. En sonda bir çift bindi..
Kırmızı montlu, lacivert çantalı, tırnakları kırmızı ojeli, gözleri sürmeli kız..
Siyah pardesüsü, siyah atkısı, esmer suratında kocaman siyah gözleriyle kızı izleyen adam..
O kalabalık otobüste kendilerinden başka kimse yokmuşçasına gözleriyle birbirlerine neler neler anlattılar kimbilir.. neler söylediler anlattılar birbirlerine bilmiyorum ama onları onlardan habersiz izlerken içimde bi sızıntı hissettim. Onlar için mutlu oldum. Nekadar gerçek bilmiyorum sevgileri ama dışardan izleyen bi göz olarak,
Bi aşk sessiz sedasız ancak bu kadar güzel ve bu kadar masum yaşanabilir,
diyorum.
Kendi ilişkisinde bile zaman zaman inadı tutan ben, feminist damarı kabaran ben bile,
"O gözler böyle ki anlatıyor bişeler, otobüsün kalabalığı varsın yok olsun,
o kızın elini bırakmadan tutmalısın adam; o adamın gözlerine durmadan bakmalısın kadın..
Sevgilisinin yüzünü seven bir el bu kadar nazik bu kadar ürkek bu kadar çekingen olabiliyorsa; sanki sevdiğini incitmemek için,
o adamın omzuna bırak kendini koltuğa oturduğunda be kadın...
Sıradanlaşmış yozlaşmış, cılkı çıkmış bütün ilişkilere inat, bu kadar aşkla bakabilen iki çift gözsünüz madem, gözlerinize mil çekilse bile yine görürsünüz birbirinizi.. Bu kadar ki kıyamadan seviyosanız birbirinizin ellerini gözlerini, ellerinize kelepçeler taksalar, yine dokunmadan seversiniz ve yine kıyamadan verirsiniz sevginizi..
Sana madem ki bu kadar aşkla bakabiliyo bu kadın, her onu sevişinde gözlerini kapatarak bi tek seni yaşayabiliyor, sar sarmala onu, hiç bırakmamacasına..
Böyle sahneleri görmeyeli uzun süre oldu ama bu aksam bir tabu yok oldu... İstanbul'da gerçekten gerçek olduğunu hissettiren, insanın içini titreten, gözlerini yaşartan, kalbini hoplatan aşklar da varmış..." dedim...

Kırmızı montlu kız, siyah pardesülü adam, bütün bu yazılanları yaşattığınız ve yaşadığınız için,

Allah sizi nazarlardan saklasın...

Salı, Ocak 19, 2010

MATRUŞKA BEBEKLERİ...



MATRUŞKA,
RUS YAPIMI BİR OYUNCAK BEBEK TÜRÜDÜR. AHŞAP EL YAPIMI OLAN BEBEKLER ORTASINDAN AÇILDIĞINDA BAŞKA BİR BEBEK ÇIKAR, ONU AÇTIĞINIZDA YİNE BAŞKA BİR BEBEK ÇIKAR..




Hayatın kaçınılmazlarından biridir bu döngü; ilk girdiğiniz bir ortamda ilk defa "merhaba" dediğniz birisi veya birileri mutlaka vardır. Önyargılar havalarda uçuşur.. Kendi kendinize yorum yaparsınız.. Ya bakışı hoşunuza gitmez, ya duruşu.. Ya gülüşüne hayran kalırsınız ya kendine özgü hallerine.. Ama ne olursa olsun mutlaka bi düşünceniz vardır o "yeni" insana karşı..
Zamanla daha fazla şey paylaşmaya başlarsınız. Belki özelinizi bile anlatabileceğiniz kadar yakın olduğunuzu, samimiyet kurduğunuzu düşünebilirsiniz. Artık birlikte yiyip içiyor, birlikte eğleniyor, birlikte birbirinizi paylaşıyorsunuzdur. Zamanla yeni huylarınızı keşfediyorsunuzdur.
O yeni insan artık sizin için yeni değil özel, farklı olmaya başlamıştır belki de..
Ama..
Bir gün olur, önceden yeni, artık "farklı" olan o, sizi öyle bir şaşırtır ki gözleriniz fal taşı gibi açılır, diliniz ne söyleyecek bilemez. Her insanın kusuru olur dersiniz, üstünü örter birlikte yolunuza devam edersiniz. Belki sizi şaşırtan o şeyin üzerine özürler dilenir, ve gelip yanağınıza bi öpücük kondurulur..
Zamanla daha çok şey yaşarsınız.. Günler birbirini kovalar ve artık olanlara inanamıyorsunuzdur ama şaşırmak bile gelmiyordur içinizden..
Gülüyor olabilirsiniz bile yaşananlara :)
"Olur ya, şaşırmıyorum artık" diyorsunuzdur ama; saf saf ortalıkta gezinir, saf ve kendinizce salakça şaşırmışça gülücükler atmaya başlarsınız.
Aslında sizin gördüğünüz hissettiğiniz gibi değildir hiçbirşey.. O çok özel, o çok büyük insan; kendi içindekileri günden güne gün yüzüne çıkarmış ve yüzünüze vururmuşçasına size kendini gösteriyordur.
Artık o, sizin için büyük değil, aksine küçük bir insandır. Yeni iken size en yakın gelen artık beklemediklerinizi yapmış, sizi şaşırtmış ve sizdeki kendisini küçültmüş, küçültmüştür...

Gelelim, başlığımıza.. Neden Matruşka... Aslında o kadar basit ki sebebi..
İnsanları tanıdıkça içlerinde farklı kendilerinin olduğunu görmek ve sizdeki o'nun değerinin anlamı, aynı matruşka bebeklerinin anlamı ile aynıdır.. Matruşkanın içinden çıkan ilk yeni bebekte çok şaşırsınız, ilk halinden daha küçüktür. Bi bebek daha çıkar içinden, o daha daha küçüktür.. Bi bebek daha çıkar,o daha daha daha küçüktür.. Çıkan en küçük bebekte şaşırmazsınız, çünkü artık o büyük matruşka bebeğinin özünde küçük bir matruşka'nın varolduğunu biliyorsunuzdur..

Son söz;
Bazı insanlar Matruşka bebekleri gibidir, tanıdıkça küçüldüklerini farkedersiniz...


Az MATRUŞKA'LI günler...

deşarj...


Büyüdük de ne oldu?
Herşeyin üstesinden rahat gelebiliyoruz..
Her gün yeni bir şey öğreniyoruz, öğrendiklerimiz bize keyif veriyor.
Daha anlamlı şeylere gülüyoruz.
Umut doluyuz..
Bla bla bla..
Gerçekten göründüğümüz gibi miyiz? Güldüğün kadar gülüyo mu için? Gülmek içinden geldiği için mi gülüyorsun ya da gülmek zorunda olduğun için mi?

Daha çok büyümedim belki ama bişeler öğrenebildim şu hayattan..Bazen gülmek zorunda kalıp gülmeyi öğrendim, gizli kuytu yerlere kaçıp ağlamayı da..Mutluluğu da yaşamışımdır, hayal kırıklıklarını da.
Sevinçlerim olduğu kadar kederlerim de olmuştur.. Yara bere içinde kalmışımdır, yaralanmışımdır birileri tarafından, çizilmiştir elim kolum.. parçalanmıştır yüreğim. Kırılmışımdır..
Kırmışımdır da.. Üzmüşümdür belki de istemeden de olsa.. Benim de ezip geçtiklerim olmuştur heralde... İco'nun dediği gibi,
Çok canım yanıyordu gördüklerimden ve göreceklerimden
Benim kanayan dizlerim yoktu hayatta bir tek
Benim de kanattıklarım vardı elbet
Ezdiğim kumlar ve geçtiğim yollar hala gölgeni taşıyorlar
Hani demiştim ya en başında
Ne ayrılıklar ne aşklar ne başlangıçlar diye
Yani demem o ki çok zor günler geçirdim vaktiyle…

Birileri geldi, birileri gitti.. Kimisi huzur getirdi, kimisi deldi de geçti.. Ama her gelen bana bi şeyler verdi.
Büyüdük de noldu?
Evet, biraz da olsa büyüdüm...
Artık hiçbişeye şaşırmıyorum.. Ne tarihin tekerrürüne, ne yeni yeniliklerine.. Çok mu nasırlaştım bilmiyorum ama hiçbişeye şaşıramaz olmak normal midir, olağan mıdır, anormal midir bilmiyorum.. Ama hiçbişeye şaşırmıyorum..
Herkese herşeye gülüp geçmek istiyorum.. Bazen gamsız olmak, hiçbişeyi takmamak istiyorum.. Başağrılarıyla mide kramplarıyla uğraşmak yerine, boşver diyip kenara geçmek istiyorum.. Hiçbişeyi umursamak istemiyorum.. Yol nereye götürürse oraya gitmek istiyorum.. Bu pis dünyanın pisliklerine alışmış olduğumu düşünerek yaşamak bi yana dursun, her pisliği elimin tersiyle itip ardıma bidaha bakmamak istiyorum..
Kırgınlıklarımı unutmak istiyorum... Yaralarım kapansın, yaralarım yakmasın, yaralarım acıtmasın istiyorum... Her yaranın sebebine lanetler yağdırmak yerine, her sebebi silmek, her yaranın kanını dindirmek, her sarsıntıyı yok etmek istiyorum... Senden ve diğerlerinden, hatta geçmişimden ve hatta yüreğimden benliğimden, bütün hafızama yer edenlerden kurtulmak, sadece umudumu yanıma almak, gözlerimi kapamak, rüzgarın yüzüme vurabildiğini hissederek, rahatça, umarsızca gitmek terketmek istiyorum burayı.. Çocukluğumun suskunluklarını, kalbindeki yaralarını gerçekten gömmek, sadece bu yaşımda yürümek istiyorum...
Hayatta sadece 2 kişiden ölesiye nefret ettim ve nefret ediyorum...
Gözümün önünde gördüklerim ve hiç göremeden kendimden yitirdiklerim için,
İkisine de atfettiğim isimlere dair inancımı yitirmeme, umutlarımı söndürmeme, güvenimi yok etmeme sebep oldukları için,
"EN KÖTÜ" dendiğinde yazık ki ikisinin marifetlerini düşünüp herseyi yeniden yasadığım için,
ve kendimle ilgili daha çok şey için
İKİSİNDEN DE NEFRET EDİYORUM...
......
Bu yazı uzar da uzar..
İlk 25 yılın özeti bile değilken bu yazılanlar, yaşım 50 olduğunda sadece bu yazdıklarımla kalmak istiyorum...

BU YAZIYI OKUMADAN ÖNCE BİR SONRAKİ "KAR GÜZELDİR Mİ" ADLI YAZIYI OKUMALISINIZZ.. :)))))))))))))

Evet!!! İşte ben dedim.. Kar acıdır dedim... Yani yazdım :)))

Kar beyazdır, bisürü şey yazdım ama, acıdır dedim...
Ne demiştim, kar yagınca perdeler açılır, sıcak bir içecek alınır klasiği vardır..
Aynı cümleleri bu sabah arkadaşımdan duydum ki, blogumu daha yeni yayınlamıştım.. :)))

Asıl olaya gelmek istiyorum..
Kar acıdır aslında demiştim.. Ve acı cekmek tatlı gelir insana demiştim..
20 yaş üstü insanlar ve bu insanlar cocuk yuvasında calısan insanlar.. Okulun içinde kar topu oynamaya baslarlarsa.. Munzurluk yaparlarsa... Tabiki kar güzelliğini göstericek önce.. Eğlenicekler tabiki..
Ve hazin son..
O güzel görünen karlar sayesinde yerler ıslanacak.. Ve şuanda bunları yazan insanın ayağı takılıp kıçının üstüne hoppppppppp düşücek... Ve yetmicek "AAAAAAAAHHHHHHH" diye sesler cıkartıp gülmeye baslıcak.. Dedim ya, acı tatlı geliyo insana..

evet evet kesinlikle bi garibiz...
Emin olmaya cok yakınım ki, biz mazoşistiz :))))))))))

kar güzeldir mi :)



Pencerenin arkasından izlemek bile güzel gelir insana kar yağınca.. Perdeler iki yana doğru açılır, koltuklar pencereye doğru çevrilir, klasiğidir ya sıcak çay, ya bi fincan kahve... Beyazlığı mıdır o kadar hoşumuza giden acaba bilmiyorum ama bişe var o doğa olayında bizi kendisine bağlayan.. Yağmur yağınca "ÜFFFF ISLANDIM" diyebiliyoruz da, kar yağınca, o kar soğuğunda donarcasına üşüyünce "ÜFFFF DONDUM YAAA" diye hayıflanmak yerine, "AYYY ÇOK ÜŞÜDÜM AMA..." diye başlayan cümleler kuruyoruz acaba??

Beyazlığı mıdır o kadar hoşumuza giden acaba bilmiyorum ama bişe var o doğa olayında bizi kendisine bağlayan...

İnsanın acı çekmeyi seven bi yönü var.. Acı çekmek tatlı geliyo çoğu zaman.. Ağladıkça ağlayası geliyo insanın.. Yandıkça yanası mı geliyo nedir.. Öyle oluyo ki, öyle bi bağlanıyosunuz ki acınıza, sanki her gününüzü öyle yaşamanız gerekiyomuş gibi yaşıyosunuz.. Gülseniz eğlenseniz, vay canınaaaaa ne güldüm yaaa, diyosunuzz..

İnsanın acı çekmeyi seven bi yönü var.. Acı çekmek tatlı geliyo çoğu zaman..

Yalnızlık daha iyi geliyo ara ara.. Kalabalık içinde bile yalnız kalasınız geliyo.. Koskoca istiklal caddesinin hengamesinde tek başına yürümek, umarsızca vitrtinlere bakmak, dolanmak çekici geliyo..

İkisi de aynı şey gibi... Kar da acı.. Güzel ama acı.. Sırtına gelen koca bi kartopunun verdiği acıyı ama bide hazzını düşününce, bu insan oğlu garip yaratık değil mi diye düşünüyorum..

Ne derseniz diyin... Acı çekmeyi seviyoruz. :)

Mazoşist miyiz neyiz ??

Pazar, Ocak 17, 2010

SAYININ BAŞINDAKİ 1...

acaba bu yık nasıl geçer diye geçti aklımdan.. Aslında düşünmemi gerektirecek bişey de olmadı.. Hani böyle aniden bişe gelir ya aklınıza, birden, hiç beklenmedik bi anda.. Düşünmeye başlarsınız, senaryolar kurarsınız, sonra belki daha önce yaşadıklarınız gelir geçer gözünüzün önünden, belki hüzünlenirsiniz de ama o hüzün bile öyle tatlı bi acı vermiştir ki o anda, düşünmeye, kurmaya devam edersiniz.. Onun gibi bişeydi sanırım bu da..
Aynı bu şekilde, hem acılarım hem tatlılarımın verdiği hazla birlikte DÜŞÜNDÜM :)
Eveeeeeett, bakalım elimde neler var:
Öncelikle tabiki ailem var.. Annem var, Babam var, Kardeşim var.. Nekadar şanslıyım ki hep yanımda olduklarını biliyorum.. En büyük şansım onlar belki de :)
Sevgilim... Sevgilim var.. Geç mi geldi erken mi geldi yoksa tam zamanında mı geldi bilmiyorum ama, onsuz geçen her saniyenin bile kayıp olduğunu düşününce sanki geç kalmışız birbirimize diyorum ama olsun.. Artık var.. Dokunamasam bile bi ses kadar yakın olduğunu biliyorum.. Kalbimi ısıtıyo hissedebiliyorum.. Mutluluk huzur veriyo bana bunu yaşayabiliyorum.. Umut veriyo bana Umut, UMUT.. Umudum oluyo her geçen gün, o umudu hayallerimle bile süsleyebiliyorum..
Dostlarım var..Çok azlar, ama zaten az olmasalar bu kadar kıymetli olamazlar.. Hep yanımda olduklarını biliyorum, yargısız, infazsız.. İyiliğine de kötülüğüne de..
En önemlisi, Sağlığım var.. 2 elim 2 bacağım var. :) Süper gören 2 gözüm, işlevini gayet yerine getirebilen bi agzım var :) Fısıltıyı bile duyan 2 kulağım var. 5 duyu organım gayet yerinde yani :) Turp gibiyim Turp.. :)

Şimdiiiiiiiiiiiiiiii........
elinize bi kalem bi de kağıt alın.. Bukadar detaylı olmasa da hayatınızdaki olumlu olumsuz herşeyi listesini yapın.. Ama her şeyin.. Sizi mutlu edebilecek en ufak şeyin bile, (bu buzdolabınıza gelebilmiş bi çikolata bile olabilir) ya da keyfinizi kaçırabilecek en minik detayları bile (vucudunuzda fazladan yerleşmiş 1-2 kilo dahil)
Yazdığınız her maddeye "0" puan verin.. Evet evet yanlıs duymadınız 1 puan. Olumsuzluklara bile puan verin..

Listenin en başına öncelikle büyük harflerle şunu yazın:

" SAĞLIK = 1 "

Yazdınız mı? şimdi, kaç madde oldu sayın... Yani kaç tane "0" puan yazdınız.. şimdi listenin altına önce 1 rakamını daha sonra 0'ları ekleyin.. Bakın bakalım kaç basamaklı bi sayı çıkıyor sizin hayatınızdan.. saydınız mı??? büyük bi sayı mı oldu küçük bi sayı mı :)

Şimdi şunu yapın.. Çıkan o bilmem kaç basamaklı sayının başındaki 1 rakamını atın..
Şimdi tekrar bakın sayıya, bi sayı görebilio musunuz???

SAĞLIĞIMIZIN KIYMETİNİ BİLMEMİZ GEREK ÖNCE..
BUNU ANLADIKTAN SONRA, AMA GERÇEKTEN ANLADIKTAN ÖZÜMSEDİKTEN SONRA, İNANIN O YAZDIĞINIZ OLUMSUZLUKLAR BİLE CANINIZI SIKAMAYACAK..

Pazar, Ocak 10, 2010






aslında sana söylemek isteyip de söyleyemediğim çok şey var Dost...
aslında ne kadar önemli ve değerli olduğunu dogru düzgün ifade edemiyor bile olabilirim..
seninle geçirdiğim şu 5 seneye hatta artı olarak şimdi de bu seneye,
gerçekten seninle geçirilmeliymiş diye düşünüyorum..
o 5 senenin içinde fazlalıklar varmış ama sen iyiki varmışsıın.
seninle birlikte iyiki dersleri kırmışız...
iyiki gezip tozmuşuz..
iyiki sabahlara kadar oturmuşuz..
iyiki bu kadar bağlanmışız diye düşünüyorum...
gerçekten..
şuan dönüp ardıma baktığımda ve bi de bugüne,
iyiki herşeye ragmen beraberiz diyorum..
iyiki herşeye rağmen
inadına ve her geçen gün daha da inadına daha da inadına
evet kabul ediyorum, cok kötü zamanlar da oldu.. hatta
tamam artık bu kadarmış bile dediğim zamanlar..
ama gerçek olan bizimkisiymiş ki ben suanda bunları yazıyorum..
dostum..
herzaman hayatımızdayız birbrimizin bundan sonra..
birlikte öğrenci oldıuk.. birlikte mezun olduk.. birlikte yürüyoruz yine,
sevdiklermizle birlikte
ve geçmişi bırakarak geride..
yeni günlerde,
yine en en en yeniliklerde
hep yanındaym her zaman yanındayım..
:)

Salı, Ocak 05, 2010

gecen seneden bu seneye geçiş :)


birinci çinko ikinci çinko minkoooo yok bizde direk tombalaya gidiyoruz..
öyle çekinmece, kasılmaca, darılmaca yok şekerim oldugu gibi yaşıyoruz..
haddinden biraz sarmaş dolaş :) eeeeeee o da sevgiden kardeşim, başka bi sebebi yok yani...
geçen sene neler neler geçti ki ohooooooo geride kalanlar falan filan :) kalsınlar geride aman yaaa anılmasınlar artık tek bi an...
ne zaman bu zamanda olucaz ki bidaha, doya doya yasamak lazım o yüzden.. :)
gülmek lazım eglenmek lazım
birlikte uyumak birlikte uyanmak lazım
birlikte pasta yemek lazım kardesim gecenin 3ünde yatagın içinde.. tek kisilik bi koltuga iki kisi oturmak lazım, popomuz birazcık sıkışsın nolucak :)
aynı gece aynı renk giyinmek lazım, kırmızı şalı dolamak lazım, siyah sürmeyi çekmek lazım..
eeeee 32 dişi göstermek lazım..
deli gibi yemek lazım :) aksam saat 11de muhallebisine koca 2 paket çikolata eritilmiş süper bi pasta yapmak lazım, ve kaşla göz arasında o pastayı yutmak lazım :)
aslında sabaha kadar da oturmak lazım ama fireler olabilir, mazaret var kardesim :) uyumus olabilirizzzz, uyuyakalmıs olabilirizzzz, ama nerede uyuyakalındıgına dikkat edinizzz... senin dizinin dibindee...bi de sizin seslerinizleee...sabah saat6'ya gelirken uyanmak lazım :) uyanıp hala dedıkodu yapıldıgını gormek lazım..
ohoooooooooo
gecen seneden bu seneye geçiş, öyle birinci çinko ikinci çinko falan dinlemez... direk geçiş
ama birlikte geçiş..
:)

Pazartesi, Ocak 04, 2010

nerden bilicektin ki bunların yaşanacağını....
ne sen bilebilirdin ne de bi başkası... dünyaya geldiğinde atmıştın oysaki ilk çığlığını, ve o çığlık aslında belli ediyodu bundan sonra olacakları..
meraklı gözlerle etrafa bakınıyodun, etrafındakiler kim, kim bunlar seni böyle nedensiz sebepsiz sorgusuz suhalsız sevenler?? etrafında sürekli fıldır fıldır dolaşan bir kadın ve bir adam.. seçme şansın olmadan verildin oysaki ellerine.. nereye gitmek istersin diye bi soru sorulmadan geldin onların evlerine,yani Evine..
ilk adımlarını hatırlıyor musundur?? o adam ve o kadın hatırlıyordur..ya da ilk sözcüklerini?? anne mi dedin baba mı?? yoksa ikisinden baska bi adı mı?? onu da hatırlıyorlardır..
büyüdün... yürümeyi öğrendin...koşmayı öğrendin...kaşık tutmayı öğrendin.. ha tabi önce ağzını burnunu mamalara boğdun..ağzının içinden giren mamalarına burnunun içinden girenler bile eklendi :)
konuşmayı öğrendin...artık bıdır bıdır konuşuyordun, hatta hiç susmuyordun.. çok mu bilmiştin çok mu suskundun.. çok mu usluydun yoksa çok mu inattt...annesinin kucağına yapışıp kalanlardan mıydın acaba, ya da babasının bacaklarına dolananlardan..
ve günü geldi.. sırtına kocaman bir canta takıldı ve hayata gerçek anlamda ilk adımların attırıldı.. merdivenlerinden çıkıp kocaman kapılı bir binaya götürüldün.. koskoca bir odaya.. hiç de senin odana benzemiyodu...kitaplı defterli kalemli silgili... içinde bisürü yabancı insanın bisürü çocugun oldugu bi odaya...öğrenmiştin değil mi.. artık okullu olmuştun..
gün geldii...gün geçtiiii....
büyüdüm dedin ama oysaki daha küçüktün... kendi başına buyruktun güya ama daha annesinin dizinin dibindeki kuzucuktun...14müydün 15mi,nerelerde yaşamıştın o gerilimi???
her tanıdığın dosttu dimi, herkes senden daha iyiydi...ne kadar da fedakardın oysa ne kadar daa açıktın.. ne kadar şeffaf, ne kadar saf.. ilk defa bıçaklandığında sırtından, sen o zaman kaçındaydın??
midendeki kelebekleri de hatırlıyo musun? başının döndüğü zamanları...ilk defa elele tutuşmaın hazzını heyecanını..ilk sevdiğin adam mı şimdi elini tuttugun adam,ya da ilkin ve sonun mu şimdi taptığın sevdan?
aşk acıdır diyenlerden mi oldun yoksa aşk hayattır diyenlerden mi? sınırlarda mı yaşadın aşkı duraganlıklarda mı? neresindeydin sen hayatın ve hayatının??
neler başarabildin acaba ya da neler yitirdin?? yitirdiklerin miydi bu günlere getiren seni yoksa yitirdiğini sandıkların mıydı bu günlere getiren?? gidenler yitirilenler midir hep yoksa bu günleri verenler mi??
kaç yaşındasın şimdi düşünsene,kaçındasın şimdi?
yaşını söylediğinde kendine hangi resim parıldıyor zihninde?
kendini bilmeye başladığın gün de düşünmüş müydün neler olacak diye ileride??

25imdeyim şimdi...
ve şimdi durdum düşündüm de, neresindeyim hayatımın, hayat hayatımın neresinde??

LinkWithin

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...