Çarşamba, Mart 21, 2012

bazıları...

Bazı şeyleri yaşıyor insan ve bazı şeyler bazı insanların umurunda olmuyor.

Ne fırtınalar kopuyor bazılarının içinde ve ne yangınlardan küller kalıyor dumanları tütüyor bazılarında, bazılarının haberi bile olmuyor.

Ne gözyaşları akıtılıyor; değiyor mu değmiyor mu diye hesaplamadan, ne hıçkırıklar karışıyor gecelerin karanlıklarına ve ne sabahlar karşılanıyor uyku görmemiş kızarık gözlerle, bazıları sadece Hep uyuyor…

Ne gemiler yakıyor bazıları, ne dualar ediliyor eller açılıp, ne ezanlar kalıyor duyulmadık ne dualar kalıyor okunmadık, ve adanmış adaklar, gözleri kapatıp “yeter ki olsun” diye kalbinin damarlarındaki kanı hissede hissede, vuruşunun sarsıntıları bedende, ve beyninde hep bir dilekle; bazılarıysa çok inançsız oluyor…

Ne zamanlar geçiyor yaşananların üzerinden, ne saatler ne günler ne aylar; ne geceler gündüzleri kovalıyor ne gündüzler geceleri, mevsimler değişiyor, yağmurlar yerini güneşe veriyor, kuşlar cıvıldıyor sokaklarda ama bazılarında yürek hep aynı ismi atıyor; bazılarıysa ardına bile bakmıyor…

Bağıra bağıra şarkılar söylüyor bazıları; bazıları şarkıları hep birine adıyor, her yeni çıkan şarkının mutlaka bir cümlesinde bulup onu çıkarıyor, her melodiye onunla başlayan notaları ekliyor; bazılarıysa sesini çıkarmıyor.

Tıkır tıkır yazıyor parmakları bazılarının, söylenmiş söylenmemiş, düşünülmüş düşünülmemiş, hesaplanmış hesaplanmamış binlerce cümleyi yazıyor tıkır tıkır parmakları, ne dizeler dökülüyor sayfalarca, mürekkepleri bitiyor kalemlerin ve sayfaları tükeniyor defterlerin. Sessizliğin içinde boğulmuş milyonlarca kelimeyle bangır bangır susarak konuşuyor bazıları, yazarak susuyor ve yazarak konuşuyor, kendisine itiraf edemediklerini ve karşısına geçip suratına vuramadıklarını; sanki bir tepeden denize seslenir gibi ama sessiz bir çığlıkla; tıkır tıkır yazıyor parmaklarıyla; bazılarıysa kelimelerin anlamlarını unutuyor...

Bazıları hala bir şeylerin varlığına inanıyor, bu cümleyi yazarken durup canının yandığını hissediyor olsa da, yansa da solundan ve kavrulsa da yangından; şükrediyor acısına yine de, bazılarının canı sızlamıyor bile diye…!!

Perşembe, Mart 15, 2012

Geniş Zamanlar...

Geniş zamanlar bunlar sonunu bilmediğimiz önünü görmediğimiz; getireceklerini bilemediklerimiz ve hissedemediklerimiz, geniş zamanlar bunlar kendimizden vazgeçtiklerimiz, peşinden gezindiklerimiz, alıp yakalamaya çalıştıklarımız ve koşar adımlarla kaçtıklarımız…
Geniş zamanlar bunlar; alışkanlıklarımızdan vazgeçtiğimiz yerlerine başkalarını yerleştirdiklerimiz, yaş’larımızdan nefret edişlerimiz ve atfedişlerimiz..
Geniş zamanlar bunlar; sıradanlaştıramadıklarımızla doldurduklarımız, yüreğimizin en kıymetli yerine kondurduklarımız, kazıdıklarımız ellerimizle günlerimize, kanattıklarımız yaralarımızı ellerimizle yüreklerimizde… 
Geniş zamanlar bunlar, kırılmış saç teli kadar cansız ve kesilmeye yüz tutmuş; sayılı günü kalmış,
Geniş zamanlar bunlar, üzerine biçilmiş aylar ve yılları götürmüş ömürden acılar,
Geniş zamanlar bunlar, bi sigara dumanının ardında bıraktığı bi öksürük kadar kuru, bi ciğer acısı kadar yangın, bi kül kadar; son…
Geniş zamanlar bunlar, daha gençliğinin üzerine yapıştırılmış son kullanma tarihleri olan; tarihi kapıyı çalan…
Geniş zamanlar bunlar; genişliğine bakmadan sonunda kaybolan, yok olan… 

Cumartesi, Mart 10, 2012

karmançormansaçmasapanamaaslındaçokanlamlı.

Bazı şeyler farklı oluyor insanın hayatında ve önce-sonra olarak ikiye ayırıyor hayatını… önceki ben ve sonraki ben diye.
Kaybedilenler ve mecburi kabullenmeler. Geride bırakılanlar ve geride kalmış parçalar. Yaşanmışlıkların anı renkleri ve yaşanamamışlıkların hevesleri.
İstemeye istemeye geri giden adımlar. İstemeye istemeye bastırılan yaşlar; akmasın diye…
Konuşmaların yerini suskunluklar, gülmelerin yerini dudakların titremesi alıyor sonra. Kalabalıklar boğuyor, mutluluklar daraltıyor, yalnızlıklar vuruyor, ve aynadaki surat üstüne basa basa öldürüyor gördüklerini. Yaşadıklarının üstüne serilmiş bir toprak; sol yanına dokunduğunda cılız bi vuruş hissediyor, şah damarında inceden bi deprem, yüreğin ortasında bi yanar dağ, alev alev patlıyor savuruyor etrafa lav’larını, yakıyor ve kavuruyor.
Susturuyor.
Kesiyor sesi.
Susturuyor.
Alışkanlıkları değiştiriyor. Daha önce olmayanlar giriyor insanın hayatına. Gereksiz sigara dumanları ve boşalmış içki bardakları. Bana hiç de yakışmıyor diye hayıflanıp sonra kuyruğu dik tutmaya çalışma nidaları. Sessiz sedasız bir eda içinde uykuya dalmalar. Ve yine aynı tavırlara yeni ve dünden farksız güne uyanmalar. Mevsimlerin adı aynılaşmış ve fark ettirmiyor geçen günlerin geçmişliği.
Her gün bir öncekinden aynı, diye hissetmenin bilinci.
Sonra bahar geldi diye cıvıldaşmaları duyunca, daha da bi vuruyor geçmiş.
Havanın bahar renginin bile bi anısı var gibi, güneşin ağaçların üzerine vuruşu, bu serinlik bu ürperti…
Çok fazla kahkaha atmalar durup dururken ve haykırmalar sonrasında tek kelimelik cümleler ve bazen de noktası kaybolmuş devrikliklerle.
Günlerdir yıkanmamış bi beden, ojeleri soyulmuş tırnaklarından, rimelleri akmış yaşlarından, boğazında bi yanma var gibi akşamdan kalma hatıra.
O kadar çok saklı şey var ki aslında görünenlerin arkasında. Anlatılanların arasına sıkışmış, söylenmemiş ve söylenmeyecek, haykırılmamış ve haykırılmayacak, içerilerde kalan ve aslında asıl katil onlar olan, o kadar çok gizli şey var ki içeride. Her adımda bir anı demek ne kadar basitse eğer her adımın yere vuruşunda kırılan kemik acısı da o kadar acı elbet. Her kemik sızlamasında sanki bir damarı daha kopuyor ayakların ve ellerine bakıyor insan, bu ellerim o ayakları sevdi zamanında diye, ah sevgili ellerim, sevgili gözlerim, ve daha nicelerim…
İçerde saklanmış bin tane iblis var.
Asla yapmam dediği şeyleri de yapıyormuş insan. Yaparken hayret ediyor, hayretler içindeyken de yapmaktan geri kalmıyormuş.
Herkes çok şey biliyormuş gibi konuşuyor ve hiç birisi kafaya takılmıyor.
Beynin kalbin bedenin; damarın kanın organın her yanının aynı şeyle dolu olduğu bir bedende değil düşünmek nefes aldığını bile unutuyorsa insan eğer;
Söylenmemiş çok fazla şey var derinlerde.
Hiç kimse bilmez ve bilemez,
Hissetmez ve hissedemez,
Bilemez,
Hissedemez,
Emredemez..
Bazı şeyleri bi Allah bilir bi de yaşayan..
Bazı şeyler saçma oluyor, tıpkı bu yazı gibi;
ve bu cümlelerin arkasındaki anlamları da bi ben biliyorum bi Allah…   

LinkWithin

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...