Pazartesi, Ekim 11, 2010

YE-DUA ET-SEV

Yazdığım gibi, 11-15 Ekim haftasını “mutlu hafta” ilan etmek için çalışmalara başladık. Ne olursa olsun kendimizi mutlu etmeye çalışıyoruz bu hafta. Neden bu hafta peki ? bir sebebi yok, minik minik ısınma turları bunlar diyelim bari..

Evet vizyona yeni girmiş ama daha önceden yazılmış ve okunma rekorları kırmış benim de elimden geçmiş bir kitabın, filme dönüşümünü izledik dün gece.

Dışarıdan bakıldığında aslında “tam bir kadın filmi” diyenler olduğunu biliyorum ve okudum ama, en yakın arkadaşınızla, ya da hani derler ya “kanka”yla, hatta sevgiliyle bile gidilebilecek bir film.
Uzunca bir film. İzliyorsunuz izliyorsunuz, farklı farklı yerlere gidiyorsunuz, İtalya’da harika pizzaları makarnaları görüyor, hindistan’da değişik meditasyon şekillerini tanıyorsunuz.
Bir kadının gönlüne dokunuyorsunuz bir yandan ve bir kadın farkında olmadan sizin gönlünüze dokunuveriyor. Filmin bir yerinden bir şeyler bulup çıkartabiliyorsunuz.
En güzeli de şu ki, her şeye rağmen hayattan zevk almanın ne demek olduğunu ve aynı hızla büyümeyi olgunlaşmayı, tek kelimelerle ağlıyor olmanın yüze nasıl yansıdığını ve bir insanın yüzünde gözlerinde korku, kırılmışlık, parçalanmışlık, yalnızlık okuyabiliyorsunuz.
Hani deriz ya hep, “gitmeliyim buralardan” diye, işte izleyince daha da çok hevesleniyorsunuz gitmek için. (filmde kadın çok geziyor ama parası hiç bitmiyor, çok yiyor ama kilo almıyor, biz bu kısımlara çok özendik)
Korkuların bir insanı nasıl teslim aldığını, harcanmışlıkları ve daha sonra pişmanlıkları izliyorsunuz. Ve sonra geri dönüşleri.
Bu hayatta ne olursa olsun, hayatınıza kim girerse girsin ve kim sizin ardınızdan deli gibi üzülürse üzülsün; bir gün herkesin kendi hayatına geri döndüğünü, bir çok şeyin son bulduğunu ve yeni şeylerin doğumunu izliyorsunuz.
Bir avuç içine bakarak neler söylenir ve o söylenenlerin karşısında ne cevaplar verilir izliyorsunuz; izlerken kim bilir içinizden geçen cevapların filmde döndüğünü görüyorsunuz..
Yani, hem kitabı okumuş hem filmi izlemiş biri olarak, filmi izlemek daha eğlenceli. Eğer kitabı okumadıysanız, filme gidin ve tadını çıkartın.
Hele ki kırılmış kalbiniz, defalarca parçalanmış hayalleriniz, kaybettiğiniz bir KENDİNİZ var ise, umutsuzluk içinde bi yerlerde umut etmek istiyor ama korkularınızın önüne geçemiyor umut etmekten vazgeçmeyi ama yine de çırpınmayı tercih ediyorsanız
Yemeyi seviyor kilo almaktan şikâyetçiyseniz, haz ve tat alamıyorsanız
Ve tabi ki dua etmeni gücüne inanıyorsanız;

Yiyin
Dua edin
Sevin
İzleyin




Filmi izlerken bir sahnede şöyle bir şey geçti içimden;

Bir insanın harika, harikulade olduğunu düşünürken kendi iç savaşlarınız yüzünden onu kaybetme ve tekrar kazanamama riskini göze almak yerine,
daha sonrasında onu kırmamak için; baştan onu yaşayamama riskini almayı tercih edin..







(11-15 Ekim haftasında mutlu bir 12 Ekim günü geçirmeniz dileklerimle…)

2 yorum:

  1. Pınar'cım ben bu kitabı bitiremedim.Neden bilmem okuyamadım.Çok sıktı beni.Filmine o nedenle gidip gitmeme konusunda kararsızım

    YanıtlaSil
  2. ben de kitabın sonunu getirememiştim tatlım..
    film de böyle fevkalede değil ama ülkeler, kültürler, yaşanmışlıklar ve duygular çok net işleniyor. ben hayatla gerçek anlamda ilişkisi olan filmleri çok severim, o yüzden bu filmi de beğendim. duygu ve yansıması anlamında iyi bi film...ben biraz kendimi buldum o yüzden de sevmiş olabilirim..
    hele julia roberts'ın ağlamaklı halleri ve yüzündeki ifadeleri, gerçekten çok güzeldi..
    bi de iştahla yemek yiyişi tabi.. :))
    yine de boş vaktinde git gör derim...

    YanıtlaSil

LinkWithin

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...