Pazartesi, Aralık 28, 2015

son sendrom

bu son Pazartesi'2015, bu son sendrom..!!

2014 artık bitsin diye dua ettiğim son günlerinde "2015 BENİM YILIM OLACAK" demiştim ve öyle de oldu... daha 3.gününde hoooppp diye benim oldu.. :)

bu yılın 11 ayının her gününe farklı bir sürü anı sığdırdım.
2015 demek, buraya yazamayacağım bir sürü güzel şey demek...
belki de kendimin "altın çağı" demek.

"merhaba 30 yaşım" demek...

her günü harika geçen bu yılın, bu lanet Aralık ayı bitsin diye dualarda olduğum, "du bakalım daha ne olacak" diye sorduğum, kendimi karşıdan izlerken bulduğum,
elim çenemde, yaşadıklarımı sanki karşıdan izliyor gibi,
her yeni olayda yeni bir şoka girer gibi,
adım atmaya çalışıp atamamak,
o adımın sorumluluğunu taşımak zorunda olmak,
belirlenmiş bir zamana doğru hızla akarken saatler
"sabır" diye duada olmak, 
bazen
en beklemediğim yerden koca bir tokat yiyip, onu hazmetye çalışıp,
gitmek istemekle gidememek, kalmak istemekle kalamamak arası bi noktada yaşamak,

yere düşmüşüm de heryerim parçalanmış gibi,
ağrı desem değil acı desem değil,
bıçak kesiği gibi,
kalbim, kesildiğim yerde atıyor sanki,
kırıldığım yerden de kanıyorum gibi. 

başımı ellerimin arasına aldım,
ama hala dimdik ayaktayım...!

1 Ocak 2016 sabahını bekliyorum....




Çarşamba, Aralık 02, 2015

Bahara doğru giderken vol.3

yaşarken bile yaşadığına inanamadığı şeyler oluyor insanın hayatında...
ya bir kazanç ya bir kayıp
ya bir zirve ya da bir dip

nerede nasıl ya da kiminle olduğunun önemi yok şimdi ama, karşıdan kendine baktığında "gerçekten bu ben miyim" dediğim anlarım, anılarım var..

karşıdan bakıp da yürüdüğüm yolda yürüyen ben miyim, bu akılları veren, bir akıl isteyen, bazen herşeyi varken bazen çok muhtaç olan...

keskin değişiklikleri çok sevmem çünkü her büyük değişiklik büyük bir risktir insanın hayatına. büyük kararları vermeden önce bi durup düşünürüm hep, korkarım çünkü ben. ya siyahtır ya beyaz benim için hayat. ortasındaki o gri nokta hep korkutur beni. ama yine de bile bile üstüne giderim inatla belirsizliklerin. ben tatmin oluncaya kadar, ben "tamam o zaman" diyinceye kadar, elimden geleni ardına kadar yaptığım, tüm kredileri tükettiğim ve "eeehhh yeter artık" dediğim ana kadar; gerçeği görsem de inatla kendi bildiğimi okurum, inadım kurusun... :p

yok yok kurumasın :p

işte tam da böyle düşünürken, güya da en ayakları yere basan yaşımdayken (ki ben hala sayısı kadar mumu üflediğim 25imdeyim bence) bir anda verdiğim bir kararla hayatımı değiştirdim!
hiç yapmadığım bir şekilde hayatıma birini dahil ettim...
"asla"  dediğim şekilde belki de 1 günde hayatımı 180derece değiştirdim.
yönüm kuzeyken, güneye çevirdim dümeni...

hayatımda yapıp yapabileceğim en büyük hatayı yapıyordum belki de bilmiyordum bilemezdim ama, KADER diye birşeyin varlığına inan insanlar için bu bir hata değil bir "Nasip" olacaktı. bu belki bir kaçış cümlesiydi ama, karşıdan baktığımda bana;

şimdiye kadar hiç görmediğim bir Hayat duruyordu orada...
oturduğumuz masada 4 sandalye vardı
ve 2si doluydu.
ve ben o masada hayatımın kararını alıyordum aslında
ve  inanamıyordum yaşadıklarıma..

şimdi bidaha bakıyorum karşıdan bana,

"çok komiikk" diye güldüğüm bir sürü anılar biriktirmiş bir kadın var karşımda.
daha bir sürü şey var gördüğüm ama,
yazmayacağım
bana kalsın
çünkü hepsi "ÇOK KOMİİKKK..." :) :) :)

Çarşamba, Kasım 18, 2015

bahara doğru giderken vol.2

en çok böyle zamanlarda umutsuzluğa kapılıyor insan. herkes ne kadar da "hiç karamsar olma" dese de, belki kaba tabir olacak ama davulun sesi uzaktan herkese çok hoş geliyor... :)

git gel*lerin en çok olduğu,
öyle mi böyle mi kararsızlıkların en tavanda yaşandığı,
varış noktasının belli, başlangıcın verildiği,
ama trafiğin ilerlemediği; sanki yorgun bir iş çıkışı gibi,
tahammülün en aza indiği, ama kırgınlık olmasın diye içerlerde bi yerlerde gizlendiği;
aman anlaşılmasın diye insanın kendini işe verdiği hatta haddi olmayan yerlere de girdiği,
bazen en yakınından gizlendiği,
aman görmesinler
aman sormasınlar
keşke unutsalar, 
yoğunluk alsın içine çeksin de olsun bitsin;
bir uyku olsa, yatsak; ve herşey yoluna girdiğinde uyansak...

Olsun..

bunca karışıklığın, karmaşıklığın içinde, grileri sevmesem de, ille ya siyah ya beyaz olsun diye içimden dışarıya seslensem de; geri saymaktan hem heyecanlanıp hem de kararıp, oturup ağlayıp, sonra kalkıp kahkaha atıp,

herşey bu kadar dengesiz olsa da,

Olsun...

Kanadı olmayan bir Melek- F. olsun insanın yanında...

Dünyayı cennete dönüştürsün...




Pazar, Ekim 25, 2015

bahara doğru giderken vol.1



Tatlı tatlı koşturmacalar, telaşlar, heyecanlar var hayatımızda bu sıralar… “gerçekten benim mi ,bizim mi” diye inanamadığımız ve gerçek yüzümüze tatlıdan çarptığında “ay çok komik” diye tepkiler verdiğimiz bi garip bi hoş bi değişik bişeler bişeler...

Bu süreçlerde “inanç” çok önemli… Zaten ister istemez bişelere tutunmak zorunda hissediyor insan kendini. Belirsiz o kadar çok şey oluyor ki, birinden dilenmek, birine yalvarmak ihtiyaç oluyor. Sanki sokakta kalmışsınız nereye gideceksiniz bilmiyorsunuz da biri korusun kollasın istiyorsunuz. Her kafadan bin bir ses çıkıyor, “bir ses” değil bakın “bin bir ses”, ama o bin bir ses içinde duymak istediğiniz şeyler varsa eğer inanmak istiyor insan. Birileri bişe diyorsa bi bildiği vardır diye düşünüp inanmak istiyor da sonrasında yine dönüp dolaşıp ellerimizi açmış, gökyüzüne karşı dua ederken buluyoruz kendimizi.. 

Çok karışık zamanlar bu zamanlar ama ne için kim için bunu yaşıyoruz, önemli! Keşke yerine “iyiki” demek her defasında, ve pişman olmamak, pişman da olmam, diye yaptığının arkasında durmak önemli… Tabi bu öncelikle şundan geçiyor ki; "güçsüz kaldığımı hissetsem bile varlığı en büyük güç" diyor olmak...

Şimdi ben pek bi ucu açık bişeler yazdım gibi oldu. 
Konusu belli değiiiiiiil, anafikri belli değiiiiiil bu yazının amaaaa ,
anlayan anlamıştır eminim…

Yalnızca; bu süreçte bir not defteri bir de kaleme hatta renkli bir çok kaleme ihtiyaç oluyor. :) :) Benim de bunun için bir defterim var, renkli kalemlerim var, aklıma takılanları not alıyorum… her şey bitip “oh be” dediğimizde, neleri karalamış, neleri atlamış olurum bilemiyorum ama, 
bu defter yılbaşı hediyemdi benim ve 2015in tüm anılarını içine yazabiliyim diye D. Tarafından verildi bana.
Kız arkadaşlar kız kardeş gibidir ya hani; belki de hissetmişti D. 2015in benim yılım olacağını ya da;
O en yüreğinden dua etmişti 2015 benim yılım olsun diye…
Bilemezdik; ilk sayfasına #buhayattamucizediyebirşeyvar yazacağımı… :) :) 


Cuma, Eylül 18, 2015

ol der ve olur

bişeylere tutunup sığınıyoruz her adımda...
inandığımız birşey hep oluyor.
ya bir adama ya bir kadına,
ya inancımıza tutunuyoruz ya inançsızlığımıza...
ellerimizi açıp boşluğa(!) dualar ediyoruz yalvarırcasına, inana inana..
ve bazen öyle taşıyor ki haykırıyoruz gözümüzde yaşlarla..

o dilekler dualar, dünyada yerini buluyor ya da bulmuyor..
bulsa şükürler ediyoruz bulmasa tutunmaya devam ediyoruz...
hep nefes alıyoruz, hep bekliyoruz, hep umutlanıyoruz...

bu CUMA günü benim için çok özel, nedenini bilemesem de ama,
Allah'ın bir bildiği vardır elbet her duamız için..
yeter ki kalpler kırılmasın... 
yeter ki gönüller ayrılmasın..
hayırlısı ne ise o olur zaten
ama er
ama geç


"kun fe yekun" 
ol ver ve olur

Cumartesi, Temmuz 11, 2015

"kun fe yekun" ol der ve olur...

çok fazla yazıp yazıp sildim, çok fazla cümle kurdum, çok fazla üç nokta koydum sonlarına... dün gece demiştim ki; "ben ki bilmezdim günlerin ne getireceğini, bu yüzden hep eğilirim saygıyla önünde, sabahı gören gecelerin..."

18imdeyken, 18 heyecanıyla 18 yıl sonramın bile hayalini kurmuştm 18 saniye bile beklemeden.. :)
hayalleri kurduğumun yaşımın üstüne 8 yıl eklediğimde anladım hayallerle olmuyor.. kısmet ne ise oluyor...

"kun fe yekun" ol der ve olur...

ne istediğini bilsin insan yeter ki ondan sonrası sırayla geliyor.. öğrendim... ne için kendimi parçalasam onu yaşamadım yaşayamadım. güya çok istediğim şeylerin artık adını bile etmiyorum şimdilerde...
çok başka şeyler, çok başka bir hayat yaşıyor ve bambaşka bir hayata hazırlanıyorum şimdi...

öğrendiklerimin üzerine bir sürü şey koydum ama hep bazı şeyleri asil tuttum, olmazsa olmazlarım içine yenilerini eklemedim ama olmazsa olmazlarımı değiştirmedim hiç....

hiç vazgeçmedim beyaz gülleri sevmekten... başka renklere kaymadan (ya siyah ya beyaz diyip hep) beyazda kaldım durdum...

herkesi olduğu gibi kabul etmek gerektiğini söyledim ama;  hayatımdaki yerini mesafesini belirleyebilmeyi öğrendim...

yaşadıklarımdan ve yaşayacaklarımdan çok üzülebileceğim ihtimalinin %50 olduğunu unutmadım hiç ama riski de benim götürüsü de benim demeden kendimi korumam gerektiğini öğrendim...

sevmek dediğimiz şeyin "birlikte" yaşanabileceğini ve tek taraflı olmayacağını hep söyledim ama "sen yanımda ol o zaman yapamaycağımız şey yok" cümlesinin büyüklüğünün ne demek olduğunu öğrendim...

ben asla "söz" vermem, söylerim ve yaparım diye hala söylemeye devam ettim ama "söz verdim" demesine gerek kalmadan kurduğu cümlenin arkasında durabilenlerin nefes aldığını öğrendim...

iki gönül bir olursa samanlık seyran olur, cümlesi hala var bence; pembe dizilerde kalmadı o, diye savunuyorum hala ama samanlık nasıl seyra oldurulur öğrendim...

tek başıma ben gayet güçlüyüm, Allah'tan başka kimseye de ihtiyacım yok!, diye hala güveniyorum kendime ama çoğalarak daha güçlü olabilmeyi öğrendim... 

gencim çalışırım, gezerim giyerim eğlenirim diye hayatımı güzelleştirdim hep ama bu zamanda ekmek aslanın ağzında diyip para kazanmanın ne kadar zor ama kendi ayaklarım üzerinde durabilmenin ne kadar güzel bir şey olduğunu öğrendim... (ve işe gitmek için uyandığım her günümde Allah'a hamd, babamın varlığına şükrettim...)

keskin kurallarımı yıkmam da yıktırmam da diye inadımdan vazgeçmedim, belki kırılmaktan korudum kendimi hep ama; kurallarımı esnetirsem de kırılmadığımı, kırmaktan korkanların olduğunu öğrendim...

soğuk bir masanın üzerinde titrerken; yaşamak ve yaşamamak arasındaki çizginin ne kadar ince olduğunu,
bittim dediğim yerde başladığımı gördüğümde bu hayatta mucize diye bir şeyin olduğunu
öğrendim...

TIK TIK- EŞLİK EDEN ŞARKIMIZ... Şarkılara en güzel anlamların EN MUTLU İLK'LERDE SAKLI OLDUĞUNU ÖĞRENDİM....


Perşembe, Temmuz 09, 2015

30 mu yuh!

çok küçükken, (küçükken dediğim de ilkokul orta okul falan, hatırlıyorum sonuçta), bırakın 30ları 19, 20ler bile bana dev aynasından görünürdü. kocaman görünürdü gözüme 20 yaşındaki insanlar... hele annemin 30lu yaşlarıyla ilgili konuşurken, doğum günü pastalarını birlikte üflerken "ne kadar yaşlıııııııı" diye düşündüğümü hatırlıyorum... 30 mu, yuh be o ne!!

tabi insan olduğu yaşında saymıyor. sek sek misali tek tek atlıyorsunuz yaşları. her atladığınız yaşta yeni birşeyler öğreniyorsunuz.. daha büyüdüğünüzü hissediyorsunuz. 1 yıl öncesi ve sonrası ile aranızda dağlar kadar fark oluyor. 7sinde neyse 70de de o oluyor insan kabul, bazı şeyler değişmiyor ama; olgunlaşıyor insan...
bunlar hep bilindik, klişeleşmiş cümleler aslında..
bu yıl doğum günümü kutlarken, ki sevdiğim tüm insanların orada olduklarını gördüğümde dünyalar benim olmuştu. bir kızın en yakınları kesinlikle kız arkadaşları.. kız arkadaş kız kardeş gibi, ÇOK ÖNEMLİ!! 

etraf tam istediğim gibiydi... en çok kahkaha attığım kız arkadaşlarım, kardeşlerim, hepsi oradaydı... diğer güzel yanı, balonlar... bir sürü balonum oldu o akşam.. bir sürü... bir de tacım.. :) yakama bir birthday girl, rozeti.. yani o gün benim günümdü!




mumları üflerken hep aynı şeyi dilerim ben... tek bir yıl bile şaşmadı o dileğim... bu yıl farklı bir dilek diledim... bu yaş benim en güzel yaşım olacaktı.... 30umu doldurup bitirdiğimde hatırlayacağım tek şey hep KAHKAHALARIM olacaktı... öyle istemiştim... öyle dilemiştim... öyle de olmalıydı çünkü bu mumlarda kuralı bozmuştum.... dileğimi değiştirip başka şeyler dilemiştim...




30 yaşım en güzel yaşım ve 2015 de benim yılım olacaktı.....  :)

Salı, Mart 10, 2015

yıl olmuş iki bin on beş

çok uzun zaman olmuş buraya yazmayalı. hatta varlığını bile unutmuşum desem yeridir.
zamanında her sabah kalkıp yazdığım sayfam, hayatımdan, etrafımdan gördüklerimle satırlara dökülen hikayeler; baktım da çok uzun zaman geçmiş bazı şeylerin üzerinden..

2010 tarihli kayıtlar gördüm. vay be dedim, vay be! zaman nasıl geçiyor hızla. neler değişti hayatımda o zamandan bu zamana. çok şeyler ve hiç şeyler. bazı şeyler hep aynı bazı şeyler çok farklı. yenilikler bir sürü ama eskiyip "Yeşilçam" tadında olanlar da var hala... (zaten en güzel filmler hep eski filmler, en güzel şarkılar hep eski şarkılar.... )

neyim değişmiş neyim aynı kalmış tek tek düşünemeyeceğim şimdi ama (işimi değiştirdim evim aynı :) ) biraz daha büyümüşüm. biten 26 başlıklı fotoğrafı görünce, 29un bitti şekerim, diyip güldürdüm kendimi. (doğum günlerim hala inanılmaz atraksiyon dolu geçiyor bu arada, prenses gibi hissettirenler sağolsun :), ama ben de hakkını vermiyorum değil hani )

değişenler değişmeyenler bir sürü ama, ya siyah ya beyaz derim hep, derdim o zamanlarda da ve hala diyorum; grilerle uğraşmayı hiç sevmem. bir şey net olacak! ya siyahsındır ya beyaz! öyle yanar döner olmaya gerek yok, kıvırmalara kaçmalara gerek yok, net olmak gerek, derim hep.

derim de, ah o HEP ve HİÇ arasında bi saçma yer var ya.. hiç sevmediğim hiç haz etmediğim yer... "aaayyyyyyyy napıcam şimdi of" dedirten bi yer orayla uğraşıp duruyorum :)

korktuklarım başıma gelmez benim pek, aklıma gelmeyenler başıma gelir. du bakalım daha ne yaşayabilirim acaba derim. 10 yıl önce demiştim ki D'ye, bak benim her işim zor olur, olur ama olana kadar bildiğin canım çıkar". İnandıramamıştım... İnandı :) :)  olur olur da bi ton şey bi insanı mı bulur, heh o sorunun cevabı bende var, BULUR ARKADAŞIM! :)
her yeni bişe beni bulduğunda biraz daha şaşırdım. her başıma gelende biraz daha büyüdüm, biraz daha güldüm :) (bu büyümenin en güzel yanlarından biri şuymuş, saçmalıklara daha fazla gülüyor insan. küçükken olduğu gibi oturup ağlamak yerine, çığlık çığlığa kahkaha atılıyor. koltuğun üstüne çıkıp oynamışlığım bile var E. ile )
ve her gülüşüm sonrası her zaman olduğu gibi net oldu. çok şans vermek, çok sabretmek, kıymet verip kıymet bilmek, hak yemeden, haksızlık etmeden, yeri zamanı düşünmeden ama hep bi "son"noktası belirleyerek çok şey yaşadım. ama her "tamam artık"  dediğimde, gerçekten tamam oldu. verilecek şans kalmadığında, sabır taşı çatladığında, kıymete kıymetle değil kıymete hıyanet olduğunda, Tamam artık, dedim. ve her" tamam artık" dediklerimle ilgili, ben onların yerinde olsam uyandığım her sabah çok korkardım Allah'tan...

he bi de; Hiç vazgeçmedim beyaz gülleri sevmekten... Onlar hiç değişmiyor, hep beyaz kalıyor. hep beyaz hep güzel hep çok saf :)

LinkWithin

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...