Birşeyi umarsızca yapmak ne kadar Boş’muş gibi görünse de ne acı aslında, yaşadıktan ve bitirdikten sonra anlıyor insan.
Eline geldiğini çekip almak dolaptan ve uyumuna bakmaksızın çekip çıkmak, saçını taramaktan yoksun olmak ve bir tebessümü kendine fazla bulmak…
Gitmek için gitmek, kalmak için kalmak, oturmak için oturmak, kalkmak için kalkmak, uyumak için uyumak, doymak için doymak, yaşamak için yaşamak…
Yaşamak için yaşamak..
Ne anlamlı cümleymiş meğer.. başı ve sonu aynı olan, başlangıcıyla bitişi aynı, başı belli sonu belli der gibi, olduğun yerde sayar gibi sanki, ne bir adım ileri ne bir adım geri.
Yaşamak için yaşamak.
İleriye gözlerini kapamak, tıkamak kulaklarını her türlü sese, kalp gözünü körleştirmek ve görememek bir çift gözü ve bir çift göze çok görmek kendini.
Böyle bir şey gibi sanki..
Mevsimlerin nasıl geçtiğini anlamadan nefes almak.. yağmura kara toprağa doyamamak ve koklayamamak yağmur sonrası toprak kokusunu. Güneşin güzelliğini görememek kar varken yerlerde, her yer bembeyazken ayakların çıkardığı kar sesinin duyamamak ve sadece öne doğru bakmak sadece öne..
Yaşamak için yaşamak…
Bir kitaptan mahrum bırakmak kendini, bir filmin içine girmekten alı koymak, “kalabalık” dediğimiz şeye bir katkıda bulunduğunu hissedememek, güya kalabalıklar içinde yalnız kalmak..
Ne klasik kelime; kalabalıklar içinde yalnız kalmak..
Aslında kendi kendini yalnızlaştırmak, aslında kendine yalnızlaşmak ve kendine yabancılaşmak..
Bir ben var benden içeri, o içerdeki ben’i bulamamak, aramak aramak, nerede olduğunu görmek ama tutup çıkarmaktan aciz olmak.. tutup çıkarmaya çalışmamak…
Yaşamak için yaşamak…
Ne saçma kelime…
Bir de üstüne bu yazı şimdi;
Saçma gibi sanki….
bu fotoğrafı daha bi sevdim sanki :)))))) neden kiii... =))))
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder