Bir fotoğraf kadar yakın aslında geçmişim ve yaşım kadar uzak aslında..
Düşündüm de tekrar yaşamak ister miydim acaba çocukluğumu, yürümeyi yeniden öğrensem hatta önce biraz emeklesem..Emziğim ağzımda dursun, şaşkın şaşkın etrafa bakayım, sonra kıvranayım kımıldanayım, emeklemeye başlayayım, sonra pıt pıt yürüyebileyim…
Yürümeyi öğrendiğim ilk günlerdeki gibi anneme koşarken sağ kaşımı televizyon sehpasına çarpayım, ve canım acısın mesela…
O zamanki en büyük acım olsun.. Ağlasam ağlasam sonra annem gelse koklasa koklasa, sarılsa sarılsa ve acım yok olsa… Belki en fazla, bundan sonraki ömrüme bebekliğimden kalan mirasım olsa..
İlkokula gitsem…
Ya da önce anaokuluna gitsem. Adını hala unutmadığım Aslı öğretmenden, kitabın üzerine çizilmiş koltuğun üstünde saklanan top resmini bulamadığım için dayak yesem, ve bunu unutamasam… 26’ıma geldiğimde hatırlayacağımı bilsem bile yeniden yaşasam, sonra evcilik köşesine koşsam, bebeklere sarılsam..
Kardeşim olsa… Gelişine çok sevinsem ama ne kadar sevinsem de dünyamıza katıldığı ilk hafta ateşler içinde yansam… Sonra kendimi ona adasam. 4 yaşındaki bacaklarımla onu ayağımda sallasam ve o ananemin kucağında durmak istemezken ellerini bana uzatmışken o küçük boyumla onu kucağıma almaya çalışsam “gel ablacım” diye sarılsam ona… 26’ıma geldiğimde de uyurken onu izlemekten zevk alıyor olurum belki de hala…
Büyüsem biraz.. Okullu olsam… İlkokula gitsem ve ilkokul öğretmenimi yine hiç sevmesem… Ortaokula geçerken annem beni başka okula kayıt ettirmek için çırpınsa, söyleyemesem bile içten içe sevinsem..
Yine o ortaokula gitsem.. Pembe gömlekli gri etekli halime. Belki bir çok arkadaşımı hatırlamasam yine, ama birini hatırlamış olsam biraz keşke.. Ve 26’ıma geldiğimde çocukluğumun arkadaşlarını bulsam hatta birini canımın ta içi yapsam…
Liseli olsam..
Araya sıkıştırılmış bir platoniğim olsa yine. Koca bir senemi versem, 26’ıma geldiğimde “ey günler ey” diyip gülümserim belki, alay ederim kendimle…
Üniversiteyi kazanmak için çırpınsam.. parçalasam kendimi yine.. test kitaplarının içinde boğulacağımı sansam ve annemin “otur ders çalış ne gezmesi” gibi cümlelerine yine gıcık olsam, boğazım düğüm düğüm olsa, ağlamaklı olsam ama ağlayamasam, 26’ıma geldiğimde de ağlayamam belki…
Hayatımda ilk defa birisinden nefret etsem, belki yine üzerine mi yürüsem,belki kendimi mi siper etsem en CAN’ıma.. Ne yapsam, belki 26’ıma geldiğimde de hala yüzüne tükürmek isterim…
Zamanı gelse…. Hayatımın en….. gerçeğini öğrensem tesadüfen.. 26’ıma geldiğimde en’in yanına koyulacak bir kelime bulamayacak kadar bir EN gerçektir o belki. İstemeye istemeye de olsa paylaşmak zorunda kalsam kahramanımı, istemeye istemeye de olsa nefret etsem, bakmak istemesem, yansam kavrulsam, her şey ellerimden gitmiş gibi hissetsem, yanına varamasam, gözlerine bakamasam, sadece 2 gün ağlasam, sonrasında yine içime atsam… 26’ıma geldiğimde belki o kadar acıtmaz canımı, belki , belki…..
Üniversite hayatım bitse..Sağlam bir dost bulsam yine, sabahlara kadar ders çalışsam, kola+kahve’den nefret etsem ve 3gün hiç uyumasam… Son sınıfta dersleri olabildiğince kırsam ve koca üniversite hayatım boyunca ilk 18 notumu aldığım İlyas hoca’yla yine karşılaşsam, ve o hocamın arkadaşıma dediği gibi “acı bir tecrübeyle öğreneceksin kızım” sözüne yine kahkahalarla gülsem, gülsek… Ve o 5 sene içinde hayatıma girmiş 2 kişi yine girse diyemeyeceğim, anarken midemin bulandığımı hissede hissede… 26’ıma geldiğimde hala o ikisini affetmediğimi fark ederim belki de…
İşe başladığım her gün ilk okul günlerim aklıma gelse.. Babamın “altın bileziğini al paranı kendin kazan kızım” dediğini hatırlıyor olsam… ve 26’ımda ve bundan sonrasında hep bu cümleyi ansam..
Düşündüm de, hiçbir şeyin tekrarını yaşamak istemediğime karar verdim şimdi. Ve yazmadığım ne çok şey olduğunu… Aslında araya bile sıkıştırılmamış bazı cümlelerim, hayatımdaki en keskin dönüşlerim. Her cümlemin ardında rolünü kaptırmış bir oyuncu, her oyuncunun cebinde; ellerine verdiğim bir geçmişim var. Ceplerine iliştirdik sandığım geçmişlerin gitmediği ve bende kaldığı aslında, 26’ımda hala..
Ve şimdi hayatımda var olanlarla, belki geçmişimden kalanlarla, belki yeni katılanlarımla birlikte,
Düşündüm de geri dönmem hiçbir yaşanmışlığıma, yeniden yaşamam, yaşayamam… Her şeyi zamanında yaşayıp omzuma yüklenmişim çok şeyi, akıtamadığım gözyaşlarım var hala ama, atamadığım kahkahalarım da...
Ve bebekliğimden 26’ıma ve bundan sonraki hayatıma da mirasım olacak kaşımdaki yara… Ve her kuaföre gittiğimde biliyorum söyleyeceğim “ seviyorum ben o yarığımı” diye..
Teyzelerimin kuzenlerimin bebekliğimle ilgili hatırladıkları var hala ve anlatacaklar kahkahalarla her defasında..
Annem her sinirlendiğinde gelip bana patlayacak, “başkasına kızıyorsun bana neden sinirleniyorsun” diye sorduğumda “ ama senden başkasına mı sinirlenicem tabiki sana sinirlenicem” dediğinde birden kahkahalar havalarda uçuşacak, yine, hala, bundan sonra…
Çocukluğumdan çıkıp 26’ıma gelmiş pembe gömlekli’m, duvara yaslanmış olan hani zihnimde… Kalsın hep burda, 26’ımda ve sonramda…
Bir de bu arada; usanmadım ve usanmam söylemekten;
Söylemekten ve sevmekten;
“hiç vazgeçmedim beyaz gülleri sevmekten…” diye…
Düşündüm de, bi 26 yıl sonra acaba, 26 yaşıma ve pembe eşofmanıma tekrar geri dönmek ister miyim diye..?
Şimdi dönüp şu yazıya bile bakmıyorum neleri yazdım neler eksik kaldı diye, yazdığım dakikalarım da geçmişimde kaldı, dönemem geriye, dönmem geriye…
Bir tek keltoş bebeğimle, uyurum sadece yarınıma,
Uyanırım geleceğime…
herşeyiyle senin yirmialtın o canım..seni sen yapan anlamlandıran yirmialtı..yaşandı fiziken ve geçti ama sana kattıklarıyla ama aldıklarıyla..önümüzdeki maçlara bakma vaktidir artık..nice yirmi altılara :)
YanıtlaSiloooooooo ne harika bi yorum bu gülücükler kattı sabahımaaaaa :)))))))
YanıtlaSilsenin de hep hep hep varolduğun nice yaşantılarıma nice yirmi altılarımaaa :)))