Çarşamba, Mart 10, 2010
sokak
Hava çok karanlıktı. Etraf çok sessiz. Havanın sesini dinlemek gibi bir şey var ya, öyle işte, bir de attığım adımlar benle birlikte. Ve gözle görülmeyecek binlerce düşünce. Her adımda birisi her adımda bir diğerinin önünde. Upuzundu ilk sokak. Uzun. Yürü yürü bitmiyor yürü yürü bitmiyor. Düşün düşün bitmiyor düşün düşün bitmiyor. Gerçekten ne kadar da uzunmuş oysa. Varamamıştım daha önce farkına. Sanki hemen sonu geliyordu sanki sonunu getiriyordum koşa koşa. Ama farklıydı şimdi işte, uzundu işte dediğim gibi.
Köşeyi dönünce daha uzun bi sokak daha geliyor. Yürüyorum. Bir ben, bir hava, bir de adımlarım. Ve gözle görülmeyen binlerce düşünce. Yürümek düşünmek ne kadar da güzelmiş oysa. Sessizlik karanlık ne kadar da güzel görünüyormuş aslında o kadar ürkütücülüğün yanında.
Köşeyi döndüm sağa doğru. Bu sokak güzel. Bu sokak çocukluğumun hatıralarından. Upuzun. Her iki yanında ağaçlar var, yol gittikçe sıra sıra ağaçlar, ağaçlar ilerledikçe upuzun yol. Sıra sıra dizilmiş ağaçların yanından birer birer yürüyorum. Ne kadar da küçüktüm buralardan korkarak yürüdüğüm zamanlarda. Şimdi çok büyüğüm? Yoo değilim aslında. Küçüğüm küçüğüm bakarsak yarına. Yarın düşününce bugünüm bile ne kadar çocuk gelecek bana.
Bu sokak, bu yol, ne kadar kalabalıktır aslında. Bizim sokağımız burası, hepimizin adımlarının izlerini taşıyan, bizim taşlı sokağımız, bizim sıra sıra ağaçlı yolumuz, havası bile “bizim” kokan sokağımız, yolumuz, caddemiz, mahallemiz. Hepimizin aslında bu yerler, kalabalığın, kalabalığımızın.
Ama o saatte, sadece benim. Bi yığın kalabalığa ait olsa da bu sokak gün ışığında, daha sabahın 6 buçuğunda, bi tek bana, bi tek ait bana.
Upuzun yol, benim..
Bu sokak, benim..
Duyduğum tek ses benim ayak seslerim..
Uzun sokağımızda, uzun sokağımda yalnızım, bir başımayım..
Uzun sokağımızda, uzun sokağımda galiba hiç bu kadar “kendim” olmamıştım.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder