Cuma, Mart 12, 2010

hikaye


-Farklı suların akıntılarındayız artık, farklı akıntıların götürdüğü yerlerde. Birbirimizden bihaber yaşıyoruz. Ne sen ne ben, artık bu gerçeği değiştiremeyiz artık. Sen ona gittin, gitme dedim gittin. Bunu bize yapma, bunu hayatımıza, bunu sevdamıza yapma dedim.
Dinlemedin, sen gittin.


-Aklım hep sendeydi, biliyordun ben bi tek senindim. Elim kolum bağlandı. Birisinin benim yüzümden hayatından vazgeçecek olması ne demek, yaşayana kadar bilemezdim. Bunu yaşayana kadar bütün yarınlar bizimdi. Ama olmazdı, olamazdı. Bunu ona da yapamazdım. Onu ölü gibi görmüşken, ve bütün bunlar benim yüzümden onun başına gelmişken, bunu ona yapamazdım ki, yapamazdım…

-Evet bize yapabilirdin değil mi yapabilirdin?! Evet bunu bize yaptın. Bizi yarınlarımızı mahvettin. Sen beni sevgimizi sildin gittin. Koşa koşa ona gittin.

-Evet evet gittimmm!! Ama…
Bu senin kokun, senin kokunda hala benim kokum var. Onun sana dokunmasına dayanamam. İpek saçlarına dokunmasın, güzel gözlerine bakmasın. Kokuna kokusu karışmasın, yalvarırım, sana benden başkası dokunmasın.


-Hayır hayır lütfen. Bunu bana yapma. Ellerini gözlerime sürme, ellerinin sıcaklığını hissetmeyeli çok oldu. Sıcaklığından soğukluğuna terk ettin beni. Bunu bana yapma….
Gitmeseydin!!! Gitme dedim gittin. Artık hiçbir yalvarışının bir anlamı yok. Sen onu tercih ettin. Yalvarırcasına bakma bana, hiç bakma bana, yumuşatmaya çalışma içimi. Ne kadar da sevsem seni, ben artık onun sen de onunsun.. Lütfen git artık. Bu evi unut, bu yolu, bu kokuyu, unut. Bırakıp gitmeyi bildiğin gibi, unutmayı da bil. Git!


-Yapma lütfen, ben kendimden başka bi adam oldum, kendimi tanıyamıyorum, seni onun yanında düşündükçe aklımı oynatacak gibi oluyorum, ben benden gidiyorum

-Evet git lütfen artık! Çok uzadı lütfen git git giiiiiiiiiiiiittttt!!!!!!

Aradan bi kaç saat geçmişti. Yaklaşık 3 saat kadar. Kız, aşık olduğu adamı kovduğu kapının önüne yığılmış gibi oturmuş, gözünden hala yaşlar akıyordu. Konuştuklarını düşünüyordu. Onun bakışını, konuştukça, elini kolunu oynattıkça yüzüne vuran kokusunu, yalvarışını, pişmanlığını ama hepsinin yanında çaresizliğini.. Sonra terk edilişini. Terk edilişini düşününce gururu devreye giriyor, sinirleniyor daha da içi doluyordu doldukça taşıyor taştıkça ağlıyordu. Düşünüyor düşünüyor ağlıyor ağlıyor, içini daha da fena dağlıyordu.

Kapının önüne yığılmış kalmış orada, hiç kıpırdamadan gözlerini bir noktaya dikmiş oturuyordu. Bunu ona neden yapmıştı? Bunu kendilerine, sevgilerine neden yapmıştı? O kadın, bütün bunlara değer miydi? Ve daha birçok soru dolanıyordu kafasında. Ve duyduğu her çığlıkta her hıçkırışta, daha da yerin dibine batıyordu. Daha da kendisinden nefret ediyordu. Yok olmak istiyordu, ölmek gitmek bitmek istiyordu. Bitemiyordu. Bu bitememezlik daha da parçalıyordu içini. Ah keşke onu kollarının altına alabilseydi, keşke kokusu kokusuna karışabilseydi. Artık bunlar için çok geçti biliyordu. Biliyordu ama hala zamanı geri almak istiyordu. Bunu yapamayacağını bile bile zamanı geri almak istiyordu.
Alamıyordu. Yanıyordu. Ayağa kalktı. Gitmesi gereken yere istemeye istemeye, ağır ağır yürüdü.

Ayak seslerini duyduğunda fark etti onun saatlerdir kapının önünde durduğunu. Ayak seslerini dinledi, gittiğini fark etti. Boğazı acıyana kadar duymak istedi sesini. Banyoya gitti. Yüzünü yıkadı. Gidip gözlerine makyaj yaptı. Derken, kapı çaldı. Gidip kapıyı açtı. Ve kendi akıntısında yeni arkadaşıyla birlikte yaşamaya devam etti.

1 yorum:

LinkWithin

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...