Sabahları, daha güneş yeni doğmuşken hatta doğmaya yüz tutmuşken sokakta olmayı seviyorum. O sessizliği, o hakimiyeti, hakimiyetimi, yalnızlığımı ve ayrıcalığımı… Yürürken sadece kendi topuk seslerimi duyuyor olmayı. Araba sesinden insan sesinden uzak, sıyrılmış, o zaman sadece bana ayrılmış, çıkmaz sokağımızda benden başka o saatte işe gitmek için dışarı çıkan bile yok iken; hatta kimi sabahlar yağmurun çok olduğu, rüzgarın esip dalları savurduğu ve güneşin doğmak için daha bir süresi daha olduğu sabahlarda, itiraf etmeliyim ki kendimi korku filminde hissederim ve ürkerim. Ama bazı sabahlar olur, yağmur vardır yağıyordur, hava aydınlanmamıştır ama o yağan yağmur o karanlık, ve bu ikisinin birleşmesi bir de çıkmaz sokağım.. İşte o sabah yataktan uyanmak istememiş olsanız bile adımınızı kapıdan atınca değişir her şey. Yağmur alır götürür sizi, karanlık daha bi içine çeker ama gittiğiniz yer dip değil aslında kendi ruhunuzun özgürleştiği ve bazılıklardan arınmışlığıdır. Öyle değişik bir andır o an..
Ve her bunları yaşayışıma hep yalnız güneş şahit…
*
Bir de gecenin sessizliği var.
Herkes evde uyumuşken pijamalarımla pelüş yorganlı yatağın üstünde oturmak, belki eski fotoğraflara bakmak belki biraz hafiften müzik çalmak ve mırıldanmak, oturduğum yerden kalkmadan dolaba bakarak ertesi gün ne giyeceğimin hesabını yapmak… Bir de nasıl olduğunu anlamadan içimde bir yerlerde bişelerin canlandığını anlamak, anlamak ve bilgisayarı kucağıma oturtup klavye üzerindeki harflerde parmaklarımı rastgele oynatmak. Ne yazarsa ellerim onu yazmak, ne isterse gönlüm onu dolandırmak parmaklarımda. Ve tık tık tık sesini dinlemek. Sessiz evde.. Herkes uyumuşken işte ben ayaktayım yine. Yine hakimi benim aslında koca evin. Benim hakimi bu seslerin. Bu sesler bana ait, benim içimin sesleri, yüreğimin iniltileri. Parmaklarımın dokunduğu her harf benim harfim, harflerimin oluşturduklarının hepsi benim cümlelerim benim düşüncelerim, benim…
Bir gece… Aslında hiç sevmediğim Çarşamba gününün gecesinde. Hala ıslak saçlarım, ellerim buruşuk gibi üşümüş sanki, gözlerim yavaş yavaş küçülmeye başlamışken burnumda akşamdan kalma cennet misali bir koku; üzerimde huzurum, kalbimde umudum, dışardan bakıldığında görülen mutluluğum.. Ve ne kadar sessizse o kadar rahat içim.. Ne kadar rahatsa içim o kadar duraksız o kadar heyecanlı o kadar gümbür gümbür… oysa ki ne kadar sessiz dururum oysa ki ne kadar suskun..
Çünkü hepsi, Ay Işığında Saklıdır…
Not: Sevdiğim iki filmle bağladım paragrafların sonlarını…
Uu beybi,
YanıtlaSilgüzel bi hareketlenme olmuş sende:))
hhuuuuuwwww =))))
YanıtlaSilhımmm çok güz<el anlatmışsın içim bir hoş oldu çok beğendim bir rahatlama oldu sanki bende
YanıtlaSilooo ne güzeell =)) bu rahatlamaya sevindim ;) teşekkürler
YanıtlaSilsevgiler...