Cuma, Şubat 26, 2010

ayrılamam senden :)))))))))))))))))

Oofff şimdi seni bırakıp nasıl gidiyim ben??? O şefkatinden o sıcaklığından..
Beni sarıp sarmalamışken nasıl da süslenip püslenicem, değiştiricem üzerimi, saçımı toplayacağım??
Yumulup huzurla mutlulukla gülümsemek varken, rahatlamak, gevşemek varken,
Oflaya puflaya hep kalkmak zorunda kalıyorum yanından.
Yapıştırsan beni kendine, kenetlensek, o an hiç ayrılmasak, sıkıntıdan patlayana kadar o halde kalsak, sıcaklığından soğukluğa teslim etmesen beni, keşke teslim olmak zorunda kalmasam
Aaaaaahhh ah benim güzel sıcak yatağım, benim canım yorganım, yıllardır vazgeçemediğim yastığım.
Yazık değil mi yaaa daha güneş bile kendisini göstermemişken kalkıyorum o sıcaklıktan, yumulmuşum da yorganın içine, bi tek burnumla gözlerim görünüyoken, zırrrrrrrrr diye o alarm çalan o telefonu parçalamak istiyor olmam çok mu anormal. Ona direnmem, inatla ertelemem, 5 dakika daha yaaa lütfen diye ağlanıp sızlanmam çok mu anormal.
Canım yatağım benim, seninle 5 dakika bile ne kadar kutsal o soğuk ve karanlık havada, sabahın 6sında.
Elim ayağıma dolaşsa da servisi kaçırıcam diye, almam gerekenleri unutsam da yanıma, yine de ayrılamam senden
Ayrılamam öyle çaldığında o alarm.

Çarşamba, Şubat 24, 2010

Önemi yok


Senden kurtulmak için en çok sana ihtiyacım vardı aslında. Belki omzuna belki bakışına ama sanki sana ihtiyacım vardı. Bağırıp haykırmalıydım belki, vurmalıydım yüzüne yüzüne her şeyi olduğu gibi. Gözlerinin içine baka baka söyleyebilmeliydim sana birçok şeyi.
Yumruklamalıydım yüreğini, kulaklarını tıkamalıydın belki de çığlıklarımdan.. Çığlıklarım ezmeliydi belki seni. Öyle uzaktan uzağa farkındaymış gibi davranmakla olmaz. Yanımda yaşamalıydın yaşattıklarını. Gözlerinle görmeliydin dağıttıklarını aldıklarını ve savurduklarını.
Ve daha bir çok şeyi yanımdayken yaşamalıydın. Yanındayken yaşamalıydım ben.
Terk edilmeyi de yanında yaşamalıydım. Neden diye yanında sormalıydım.
Sesini duymalıydım. Yüzünü. Mimiklerini. Ellerini. Gözlerini. Konuşurken seni görebilmeliydim. Sebeplerini senden dinlemeliydim.
Bütün bitişi bütün başlangıcı yan yanayken yaşamalıydık.
Artık hiçbirinin önemi yok. Ben hepsini hallettim. Ben hepsini ben seni, en önemlisi ben kendimi mahvettim.
Artık bunların, artık senin, artık benim, artık geçmişin, artık geçmişimizin, sevgimizin hatta sevgimin, söylediklerinin, gerçeklerinin, ezikliğinin o yalan yeminlerinin bile
Artık hiçbirisinin önemi yok.
Çok sevmeden gittin madem, çok sevdirmeden gitmeliydin.
Ahhh ah...
Ben kendimin bile hakkından gelmişken,

Artık senin bile hiç bir önemin yok…

Perşembe, Şubat 18, 2010

BAHAR'IN HAVASI



Kış soğuklarının ardından süper bir gün yaşadı bugün İstanbul. Günlük güneşlik derler ya, işte o cinsten. Evlerin pencereleri açıldı içeriye güzel havanın kokusu girsin diye. Gençler kabanlarını ellerine alarak yürüdü. Spor ayakkabılarını giymiş akşam üstü yürüyüşe gidenleri bile gördüm. Havayı güzel görüp dışarıya çıkmış insanlar. Her gün geçtiğim o sokak, her günden ne kadar farklı bir kalabalığa sahipti bugün. Bir bahar gülümseyişiyle, havanın tadını çıkarmak..
Gerçekten çok özlemişim bu havayı ben de. Çok özlemişim bu bahar havasını. Üşümeden, titremeden, burnum kızarmadan yürümeyi. Hafif esintiyi hissetmeyi. Kalın montum yerine pardesümle yürümeyi.
Bahar gerçekten güzel bir mevsim. İnsan soğuktan kaskatı kesilmiyor, sıcaktan vıcık vıcık olmuyor. Rahatça yürüyebildiğimiz, havayı içimize çektiğimizde huzuru hissettiğimiz, cıvıl cıvıl, neşelidir bahar.
Şubat ayında bahar mı gelir, gelmez biliyorum ama bugün kendimi nisan ayındaymışım gibi hissettim.
İstanbul bugün Şubat’ta Nisan’ı yaşamış gibiydi sanki..

Pazar, Şubat 14, 2010

ARZUMUNN BABACIĞINA DUA

çok çok değerli arkadaşım arzu'nun babası için yazdım bunu.. gerçekten hayatta olmasını istemediğimiz bir hastalık dolayısıyla şuanda hastanede. yarın sabah ameliyatı var ve biz onun için dua ediyoruz. belki de yazdıklarımın arasında en anlamlı ve en okunması gereken yazı bu.

lütfen bu yazıyı okuduktan sonra arzu'nun babacığı için dua et...
babasının iyi olması o ameliyatı bi güzel atlatabilmesi,
hastalığından kurtulabilmesi, sapasağlam olabilmesi için,
gül yüzüne gülmenin en çok yakıştığı arzu'mun yüzünün yeniden gülmesi için,
dua et..

buraya güzel haberlerimizi verebilme umuduyla...

14 Şubat


Sevgililer Günü, her yılın 14 Şubat günü birçok ülkede kutlanan özel gün. Kökeni, Roma Katolik Kilisesi'nin inanışına dayanan bu gün, Valentine ismindeki bir din adamının adına ilan edilen bir bayram günü olarak ortaya çıkmıştır. Bu sebeple bazı toplumlarda "Aziz Valentin Günü" (İngilizce: St. Valentine's Day) olarak bilinir. Valentine kelimesi, Batı medeniyetlerinde hoşlanılan kişi veya sevgili anlamlarında da kullanılır.

Evet, bu günün ansiklopedik anlamını yukarıda gördük. Şimdi her zaman sorduğum bir soru var ve aslında çok kişinin sorduğu. Bana özel bana ait bir cümle değil bu ve sadece benim düşüncem de değil biliyorum.
“Herkesin kutladığı bir günün ne özelliği var ben ve sevgilim için”
Elele tutuşup elinizdeki tek kırmızı gülle sokaklarda yürümek ve size benzeyen onlarca yüzlerce çiftin olduğunu bilerek, herkesin yüzünde garip bir gülümseme, kimisinde “benim sevgilim var” havaları, ne işe yarar o hava hiç anlamam ama…
Bütün dünyada kutlanan bir gün okey kabul ediyorum. Ama artık bu kadar afişe olmuş, pahalı hediyeler alma yarışına girişilmiş, gösterişli programların yapıldığı bir günün amacını ne kadar karşıladığını merak ediyorum doğrusu. Önceleri insanlar birbirlerine kart yollayarak sevgilerini bir şekilde birbirlerine ifade etmeye çalışırlarmış, bu şekilde bir hoşluk yaptıklarını düşünürlermiş. Ve eminim o zamanların sevgililer günü asla günümüzdeki kadar vıcık vıcık yaşanmıyordur. Anlamını karşılıyor mudur o zaman bilemiyorum ama bugünkü anlamı değildir kesinlikle.
Yadsıyıp geçelim demiyorum, özel günler insanı mutlu eder. Diğer günlerden farklı bir tebessüm bile yeter belki, bunu da kabul ediyorum pekala. Olayı piyasaya, güç gösterisine dönüştürmeden “bugün sevgililer günü” adı altında yapılan minicik jestler hayatımıza renk katar, burada hem fikir olduklarım var eminim. Sevgilinize bir çiçek mi alacaksınız, kırmızı gül olmasın derim ben, en azından diğer kadınların aldığı çiçekten daha farklı bir çiçek olsun, bir erkeğin yüzünü güldürmenin gerçekten zor bir şey olmadığını düşünenlerdenim, ufacık bir şey bile yeter diyorum.
Çok boyutlu bir gün aslında bugün. Hepsini yazmaya kalkmadan göz önünde olan konuya değindim gibi hissettim ama diğer boyutlardan da bahsederiz bir gün.

Olayı abartmayan yaşayan, gerçekten sevdiği sevildiğini hissettiği için mutlu olan herkesin sevgililer gününü kutluyorum.

NOT: Aldığın güzel çiçek için teşekkür ederim Babacığım,
sen benim İLK AŞKIM’sın…

Cumartesi, Şubat 13, 2010

Müzik


Müzik ruhun gıdasıdır ve her ruhun gıdası ayrı ayrıdır. Her karakter nasıl birbirinden farklıysa her müzik zevki de birbirinden farklı oluyor. “evet yaa o şarkı süper” dediğiniz ortak şarkılarınız olabilir ama sizden çok farklı bi karakterin müzik zevki de muhtemelen sizden farklı olacaktır.
Pop mu seviyorsunuz arabesk mi?
Türk halk müziği mi Türk sanat müziği mi?
Müzik dediğinizde aklınıza ilk kim geliyor mesela?
Kimi dinlediğinizde dinlendiğinizi hissediyor kimi dinlediğinizde hüzünleniyorsunuz?
Ne tür şarkılar sizi oturduğunuz yerde bile hareketlendiriyor?
Şimdi pop dinliyor ama iki dakika sonra arabeske dönenlerden misiniz?
Önce Tarkan dinleyip iki gün sonra İbrahim Tatlıses konserinde mi alıyorsunuz soluğu?
Yoksa Şebnem Ferah’tan başlayıp Murat Yılmaz Yıldırım’da mı devamını getiriyorsunuz zamanın?
Ya da şuan yan odamda duran 50 yaşındaki babacığım gibi memleket toprağının kokusu burnunuza gelip bangır bangır kemençe dinleyenlerden misiniz? Ona göre kemençe ruhunun gıdası, ruhunun enerjisi, ruhunun güzelliği…

Senin ruhunun gıdası hangisi????

Ruhunuza faydalı gıdalar verebileceğiniz günler…

Çarşamba, Şubat 10, 2010

öylesine...

Evimden çok uzaklarda bi yerlerde, pencerenin önünde oturmuşum, bi dışarıya bi monitöre bakarken fark ettim ne kadar uzaklara daldığımı.
Dünyanın bi yerlerine dağılmıştır belki de hayatıma gelenler ve gidenler. Nerede olduğunu bildiğim kadar bilmediklerim de var. Ne yaptığından haberdar olduğum kadar olmadıklarım da vardır.
Sebepsizce kopup gidenler de vardır,
Sebep gösterip gidenler de ya da gitmesini istediklerim de..
Hala hayatımda olanlar da vardır, sadıkça,
Hala hayatımda olanlar da vardır sadece bu anlıkça..

Bu pencere güzel, yanımda kalorifer, tanıdıklarım nerede şimdi bilmiyorum, sen neredesin ???

(birisinin nerede olduğunu biliyorum ama,
bu yazıyı okuyacağı için yazdım. Hemen üst katta, çatı katında,
ve 3 yaşında bi kız var yanında… )

Pazar, Şubat 07, 2010

FAİLİ MEÇHUL KIYAK :)



Fikir çalmak gibi bişey değil bu. Eğer bahsedeceğim konu ve siteden haberdar olanlar varsa, bu yazıyı lütfen “çalıntı” ya da “esinlenme” olarak anlamlandırmasınlar, tamamen siteden ve konudan haberdar olmayanlara da bu konu hakkında bilgi verme ve siteyi tanımalarına vesile olmasını umduğum bi yazı bu.

Fikir Atölyesi Tunç Kılınç tarafından hazırlanmış, içinde çok güzel yazıların, insanların yazılar hakkında fikirlerini yazabildikleri, atölye tadında bi site. Ziyaret etmenizi şiddetle öneriyorum.

Gelelim konu başlığımıza,
FAİLİ MEÇHUL KIYAK; Fikir Atölyesi’nde başlatılmış bi eylem. Ve gerçekten amacına uygun yapıldığını gördüğüm, ülkemizin şu karışık zamanında insanlarımızın küçük de olsa birbirlerinin yanında olduklarını, birbirlerini mutlu etmek istediklerini ve mutlu ettiklerini gösteren süper bişey olduğunu düşünüyorum. Anlatıyorum ve bence okuduktan sonra siz de küçük bir şey yapabilirsiniz.
Resimde gördüğünüz üzre bu kartlar ile “faili meçhul kıyak” hareketini yapıyoruz. Örneğin, bir cafe’ye gittik, karşımızda kahve içen birini gördük. Gidip o kahvenin parasını ödüyoruz. Kişi hesabı istediğinde adisyon yerine ona “faili meçhul kıyak” kartı gidiyor. Garsona talimatımızı da veriyoruz, “hesabınızı sizin yerinize biri ödedi ve size bu kartı bıraktı”.
Bi kitap okudunuz, içine bu kartı koyuyorsunuz, ve kitabı insanların görüp eline alabileceği bir yere bırakıyorsunuz

Ve bunun gibi bir sürü şey. Yaratıcılığınızı arttırıp hem siz eğlenebilirsiniz, hem kendinizi iyi bir şey yaptığınız için motive ediyorsunuz, hem hiç tanımadığınız kişilere tam manasıyla bir “kıyak” yapıyorsunuz.

Bu hareketin öncüsü TUNÇ KILINÇ’a ve bu hareketi yaymaya çalışan insanlarımıza teşekkür ediyoruz.

Hadi bakalım kıyaklı günler dilerim…

http://www.fikiratolyesi.com/

Cuma, Şubat 05, 2010

Denklem




x: Güzel
y: Hayat
z: Sen

x = y ve x = z

Kendimizi sevmek önemli bi meziyet. Herkes başaramaz bunu. Burnundaki bi çıkıntıya, yüzündeki bi siyah noktaya, sakalına, saçına, kaşına, konuşmasına, oturmasına, kalkmasına, sesine, gözüne, göbeğine derken; aramaya kalksak aslında bulunacak çok kusurumuz vardır elbet. Allah kimi kusursuz yaratmış ki seni de kusursuz yaratsın dimi, bu yazıyı okuyan güzel insan..
Evet her şey olabilir bu dünyada nefes almaya devam ettiğin her dakikada. Sanki güzel şeyler de yaşamıyor musun ki kahkahalarla.. Üzülebilirsin, ağlayabilirsin, kırılabilirsin, kırabilirsin, terk edebilirsin, terk edilebilirsin, hoplayıp zıplayabilirsin, kılını bile kıpırdatmadan saatlerce bile oturabilirsin. Derken örnekleri tabiî ki de çoğaltabilirsin şuanda, belki bunları okurken aklından geçiyordur bile bu yazılanlardan başka yaptıkların ya da yapamadıkların. İnsan değil misin en nihayetinde, bu dünyada her şey insanlar için değil mi? Adını koyduğumuz her duyguyu yaşamak bizim için, her duyguyu yaşamamız için yaşadıklarımız da bizim için. Şuan çalan şarkıda da söylediği gibi “Giden günlerim oldu”.
Normaldir, olabilir. Ama her giden gün gelecek yeni güne gebedir.
Senin kendini sevmen, bu dünyada mutlu olabilmen için en büyük nedendir.

Hayat güzeldir. x = y
Sen güzelsin. x = z
O zaman Hayat Sen, Sen Hayat’sın…
y = z ve z = y

Çarşamba, Şubat 03, 2010

Nokta...Ben...



Ben de dört dörtlük güvenilecek birisi değilimdir elbet. Allah kimi dört dörtlük yaratmış ki ben öyle olayım? Kim kime tam anlamıyla güvenebilir ki ben de tam anlamıyla güvenilebilir olayım?
En çok korktuğum şeydir birisini göz göre göre kırmak, ya da bi şekilde kırmak. Bi insanın kalbini kırmanın günahı bütün günahların üzerindeymiş gibi sanki. Bi insanı mutlu etmek ne kadar güzel bişeyse bi insanın kalbini kırmak bi o kadar kötü, kıran için de kötü olmalı kırılan için de..
Değer mi bi insanın üzüldüğünü göre göre üzerine üzerine gitmeye?
Gözündeki yaşları göre göre, yüreğindeki acıyı gözündeki yaşla akıtırmışçasına bana bakarken, lütfen sus diye yalvarırken, her lafımda daha da çok yaralanırken daha da çok ezilirken, nasıl hala devam edebilirim seni kırmaya?
Gülden ağır söz söylemeye dayanabilir miyim ben? Seni en güzel yerine oturtmuşken yüreğimin, kıyabilir miyim sana laflarımla tokat atmaya?
Senin en güzel şeyleri hak ettiğini bile bile, ama sanki gözlerime sis perdesi inmişçesine bu gerçeği görememekten utanmaz mıyım?
Senin en önemli varlığım olduğunu söylerken, dünyanın en değersiz insanıymışsın gibi davranabilir miyim sana? Yerden yere vurabilir miyim? İtham edebilir miyim?
Sana yakıştırabilir miyim kötü şeyleri, sözleri?
Seni zorlayabilir miyim istediklerime? Yapmadığın için ya da yapamadığın için yargılayabilir miyim, aciz görebilir miyim? Aciz kelimesini yakıştırabilir miyim ben sana,
hiç adınla yan yana koyabilir miyim?
Gözümden bile sakınırken seni gözündeki yaşları görmezden gelebilir miyim? Niye ağlıyorsun ya diye umarsızca, sanki o yaşlar gereksizmiş gibi davranabilir miyim? Gözündeki tek bir damla yaşa kıyabilir miyim ben senin?
Yüzünün düşmesine, başının öne eğilmesine, gözlerinin derinlere dalıp dalıp gitmesine dayanabilir miyim?

Evet Sevgili, yapamam dediğim her şeyi, kıyamam yapamam diye yazdığım cümleyi, her kelimeyi, her virgülü, her noktayı yaşıyorum sayende
Bir nokta kadar bile “değersizmişim”cesine…

LinkWithin

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...