"güneş doğmadan evden çıkıyoruz, güneş battıktan sonra eve giriyoruz...şu sıralar milli rutinimiz bu" yazdım bugün facebooktaki durum güncellememde... aslında facebook üzerinde durum güncellemelerini pek sevmiyorum ben... oradaki bilmem kaç yüz arkadaşla (ki çoğunu belki en son ilkokul mezuniyetimde ya da ortaokul mezuniyetim de ya da bir okul mezuniyetinde işte, orada gördüm ve vedalaştım...herkeste olduğu gibi..) o anda hissettiğim şeyi paylaşmak zorunda değilim, onları da boşu boşuna kendi duygumla hissimle bunaltmamalıyım, "bu da ne yazdı şimdi" dedirtmemeliyim, gibi gibi bir sürü düşünceden dolayı orada durum güncellemeyi sevmiyorum... ama snapchat i hala seviyorum mesela.. çünkü oradaki şeyler otomatik olarak siliniyor :) bana gerek kalmıyor :) neyse...
ama şu sıralar "güneş" ile baya büyük bir sıkıntı içerisindeymişim gibi hissediyorum. "sabah" dediğimiz zaman diliminde evden çıktığımızda aslında geceyi andıracak kadar zifiri karanlık oluyor... uyanıp giyinip evden çıkıyorum ama uykum arabada işe gidene kadar yine kaldığı yerden devam ediyor...
iş yerinin önüne geliyoruz, hala gün aydınlanmamış ve ben her sabah ayaklarımı sürüye sürüye içeri girip odamın iğrenç ışıklarını açmak zorunda kalıyorum :(
gün içerisinde dışarıya çıkamamak, bir "öğle arası molası" kavramının olmaması, bir oksijensizlik, bir güneşsizlik derken zaten çıkış saatine vuruyor ve paydos zamanı gelip çıktığımda hava ya kararmış ya da kararmak üzere... yine güneş yok...
ve başladığım noktaya geri geliyorum.
zifiri karanlıkta çıktığım evime zifiri karanlıkta geri dönüyorum..
Güneş ruh sağlığını besler...
D vitamini içerir, saç dökülmesini önler, kemikleri ısıtır ve güçlendirir...
olabildiğince pozitif olmaya çalışmak, bazı şeyleri gırgıra komikliğe vurmak beni ne kadar daha götürür bilemiyorum ama, çalışmaktan çok yorulduğum zamanlarda;
"şöyle bir boğaz havasına deniz havasına ihtiyacım var" derdim...
hatta ben güneşli havalarda çalışmayı çok sevmem çünkü böyle havalar bana hep Rumeli Hisarı'nı, FSM Köprüsü manzarasını, karşıdan Kuleli güzelliğini, deniz kokusunu, boğaz rüzgarını ve mis bir türk kahvesini hatırlatır...
şimdilerde böyle olmuyor...
eskiden hatırladıklarımı şimdi hatırlayamıyorum.. özleyemiyorum...
eskiden bir "güneş"im vardı...
şimdi yok...
Güneş İstanbul'da Bir Varmış Bir Yokmuş....
not: şu sıralar çokça kış saati- yaz saati uygulaması ile ilgili tartışmalar var, durum güncellemeleri de bolca ancak ben tamamen kendi düşüncelerimi yazdım... okuduklarım, duyduklarımdan değil bunları yazma ihtiyacım, tamamen duygusal boşluktan...
sevgiler...
snapchat: pinarustundag
Sabah Bilgiç evden çıkarken henüz sabah ezanı okunmamış oluyor. Normalde saat çalmadan kalkan ben altıya on kala saat çalmasa hayatta uyanamayacağım.
YanıtlaSilGerçekten de zor işiniz, Allah kolaylık versin.
Allah hepimize kolaylık versin inşallah...
Silsevgiler..
Ne karanlık sever iktidarmış, çöktüler resmen üzerimize.
YanıtlaSilAvusturyada da kis farkli degil. Çocuklar karanlikta okul yolunu tutuyor. Hava da cok erken karariyor. Günes çok özleniyor gerçekten de.
YanıtlaSiliçimizin güneşi hep aydınlatsın.. ne diyelim.
Silsevgiler,
;)