üniversitede bi hocamız "bu dersi acı bir tecrübeyle öğreneceksin" demişti, en yakın arkadaşıma...
bahsettiği acı tecrübe ise, dersten kalmak, hatta diploma törenine kadar da inatla bütünlemeye girmek zorunda olmak idi... ve o yıl, neredeyse tüm bölüm, o dersi "acı bir tecrübe" ile öğrendik... bu satırları okuyan üniversite arkadaşlarım kimden bahsettiğimi gayet açık anlamışlardır.. :)
üniversiteden sonra, 3ay iş bulamadım diye ahlanıp vahlandım. karalar bağlayıp depresyonlardan birinden çıkıp ötekine selam çaktım :)
sonuçta da bi işe girdim..
insan mutlaka bi yerden başlıyor bişeylere, ama erken ama geç..
Rabbim'e şükürler olsun ki heralde ben, bir genç kızın baba evinde olabileceği en rahat, en mutlu, en ŞANSLI kızdım...
Ekonomik özgürlüğünü eline almış, kendi ayakları üzerinde duran, şimdi baktığımda çok az, ama o zaman bana külçe külçe altın değerindeki maaşıyla artık kendi parasını kazanan, ailesinin güvenini tam kazanmış ve onların gururlarından da mutlu olan bi kızdım...
öyle pasta börek yapmayı, hamurlar açıp tepsi tepsi baklavalar yapanlardan olmadım ben hiç.
ben hep, ortam yumuşatan, annesine destek olan, babasının kıyamadığı ama çoğu zaman da güvenle yaslandığı, dert ortağıydım...
Kardeşim.. İşte burası hep içimi cız eden, her kardeşim dediğimde onun bebekken sabahları karyolasında beni bekleyen hali gözümün önüne gelir.. Kemal uyanırdı ve ben onun yanına gelmeden sesini çıkarmadan beni beklerdi... Şuan bile düşündüğümde gözlerim dolup dolup boşalır... O yüzden KARDEŞİM benim çok hassas tarafım... Belki de en kıyamadığım, çoğu zaman çok kızdığım, ama hiç kıyamadığım, aynı zamanda da ağlarken başımı dizine yasladığım dayanağım o benim... Hala da öyle olan görünmez güçlü kahramanım o benim... Ve ben de ona göre belki FAZLACA MÜKEMMELDİM, belki çoğu zaman bu yüzden bana kızmıştır içten içten ama, düğünümün bi gece öncesinde de "pınar yarın burada olmayacak" diye hıçkıra hıçkıra ağlayacak kadar da sevgi dolu bağlılık dolu Küçük Görünmez Güçlü Kahramanım benim...
Dostlarım, çok önemliydi benim için... Onların dertleri benim dertlerimdi... Acılarıyla acılanıp kahkaha olurdum onlara... Bence, iyi bir dost oldum hayatım boyunca... Bile bile can acıtmadım, ama farkında olmadan acıtmışımdır mutlaka.. Her insanın hayatında olduğu gibi de yavaş yavaş azaldılar hayatımda. Önce birisi gitti, sonra öteki. Bi baktım bi elimin beş parmağından daha azdı en yakınlarımın sayısı.. Olsundu. Annem hep derdi ki "bitane dostun olsun ama tam olsun." Ben de öyle diyodum. Olsun. Az olsun. Öz olsun.
Herkesin yaşadıklarını çok umursadım. Yaşattıklarını da aynı şekilde. Kendimi sıyırmayı bi türlü beceremedim. Herkes benimle ilgili iyi düşünecek değildi ya, herkesin düşüncelerini ben yönetemezdim, herkesin gözü beni iyi görecek değildi ya. Bazen kötüler de olacaktı bu hayatta. Önce gülü gösterecek, sonra dikeni saplayacaklardı. Ben o dikenleri kansız çıkarmayı başaramadım zamanında. Olsun dedim. Kalsın içerde. Sonra içerden içerden kangrene dönüştürdüler batan yerlerini. Zaman aldı tabi. Hem de çok zaman.
Ne zaman sonra ACI BİR TECRÜBE ile bu hayatın dersini öğrenmek zorunda kaldım. Bir soğuk masa üzerindeyken hayat dediğimiz şeyin ne olduğunu, hayatımdaki her insanın aslında hayat çemberimin içine girmeyi hak etmediklerini... Çok fazla şeyi, hocamın dediği gibi, ACI BİR TECRÜBE ile öğrenmiş oldum...O gün bir milattır hayatımda... O günden önce ve O günden sonra diye ikiye böldüm hayatımı. Ve çok şey değişti hayatımda.
Farkındalıklarım arttı...
Artık ben kimsenin lafını sözünü umursamamaya karar vermiştim.
Bana saygısızlık edene onun seviyesine inerek değil, tepeden bakarak değil, nötr kalarak cevap veriyorum. Umursamıyor gibi görünüyorum aslında umursuyorum ama hayatımı etkilemesine izin vermiyorum.
SÖZLERE DEĞİL YAPILANLARA BAKIYORUM, bundan sonra...
benim için çok kıymetlisin laflarına artık karnımın tok olduğunu biliyorum. Kıymetli olduğumu nasıl belli ediyorlar buna bakıyorum. Bu yüzden söylüyorum hep DEĞER VERMEKLE KIYMET BİLMEK ARASINDA CİDDİ FARK VARDIR diye..
Öyle ya, baktığında herkes birbirini çok seviyor. Ama bi görelim bakalım, NASIL SEVİYORUZ BİRBİRİMİZİ...
Evlenmeden önce şu cümleyi sarf ettim, SEVGİYLE BESLENİYORUM BEN VE BENİ SEVMEZ İSEN, BEN ÖLÜRÜM.
Kimse kimseyi zorla sevmek zorunda değil. Ama seviyorsak eğer hakkıyla sevmeliyiz. Üzmeden kırmadan yormadan. Yok sevmekten vaz geçiyorsak eğer, bu da bir tercihtir, buna her zaman saygım sonsuzdur, her yol düz olacak diye bir şart yok, ikiye de bölünür yollar Allah öyle olacak derse...Bu, ayrılığı normalleştirmek değil, kararlara saygı duymaktır, he sonrasında acı sarmaşıklar mı sarar, bir gül bahçesi mi kaplar hayatı, o konuda yorum yok... Ama birlikteysek çok sevmeliyiz. Sevdiğimizi göstermeliyiz...
Ne diyor MORİ- BİRBİRİNİZİ SEVMEZSENİZ ÖLÜRSÜNÜZ. Bu da öyle bir şey...
Biriniz kardeşini (Allah için) seviyorsa, ona sevdiğini söylesin." [Ebû Dâvud, Edeb 122, (5124); Tirmizî, Zühd 54, (2393).]
Şimdi, ben hiç birşeyi umursamıyorum, bazı Değerler hariç..
Kocamı, çok sevdiğimi Utanmadan, her türlü kültürel tabulaşmış duruma karşı Söylüyorum ve gösteriyorum.. O benim Çekirdek İçi Minicik Ailem, içerideki ben'i ortaya çıkarıp beni güldürerek mutlu eden adam, insan sevdiğini gösteriyor diye kızıp hasetlenilir mi hiç,
Ya yarın sevecek vaktim olmazsa...
Annem Babam ve Kardeşimin üzerimdeki hakkını asla ödeyemem, bekarken de, evlenmek istediğimde de ve evlendikten sonra da Desteklerini göz ardı etmem.
Bi, Ben Sağlıklı olayım diye gözümün içine bakışlarını unutamam bir de Biz mutlu olalım diye nasıl çırpındıklarını...
İşimi hakkını vererek yapmaya çalışıyorum. Beğenen beğenir, beğenmeyen beğenmez, Herşeyin başlangıcı olduğu gibi sonu da gelir, bazen bir yarım bırakış aslında bir son'un ta kendisidir,
ve bu yarım bırakış, gayet karşılıklıdır.
Kimsenin bana saygısızlık etme hakkı yok, Belki avaz avaz kendimi savunmam ama, bir insanın karşısındakinin nazarında varlığını yitirmesi;
bence hayattaki en önemli kayıplardan biri de bu..
Düşünsenize, konuşuyorsunuz ama karşınızdaki sizi duysa da duymuyor...
Ben de öyle yapıyorum...
Bir de anlamsız kaprisler, anlamsız tavırlara girenler var...
Hele bunları hiç umursamıyorum. Hatta gülüyor ve geçiyorum.
Ben, geçerli bir sebep olmadığı sürece, bir hakaret bir zedeleme, onuruma saygısızlık, Ne kimseye sırt çeviririm, ne kimsenin ardından konuşup üç gün sonra yüzüne gülümserim.
Şu zamanda, yaşadığım hayatı dedikodu malzemesi haline getirenler olduğunu da biliyorum, iç rahatlatacaksa söyleyebilirim HERŞEY FOTOĞRAFLARDA GÖRÜNDÜĞÜ GİBİ TOZ PEMBE DEĞİL ELBETTE, AMA MUTLUYUM BEN EN BÜYÜK ŞÜKRÜM BU BENİM DE. :)
O yüzden, yaşı benden büyük olsun küçük olsun, kapris, tavır, arkamdan söylenenler,
UMURUMDA BİLE DEĞİL. :)
Kaprislerle uğraşmayı, zorla gönül eğlemeyi, insanların keyfinin gelmesini beklemeyi bırakalı ben bunu Acı Bir Tecrübe ile Öğreneli çok uzun zaman oldu ;) Gayet net hayata karşı duruşum.
Siz hala arkamdan konuşa durun :)
Ben en çok sevgime tutunuyorum, öyle de mutlu oluyorum...
Sevgiler Pınar ÜSTÜNDAĞ YILDIZ... :)
Ders anlatır gibi bir hayat öyküsü. Ders alınacak bir blog yazısı.
YanıtlaSil...
Sil:)
sevgiler..