Cuma, Şubat 03, 2012

SEVGİLİ BUZ SARKITLARI

Bu sabah uyandığımda boştu odam ve loştu, dışarıda kar yağıyor her yeri beyaza bürüyor. Kaldırıp fırlatası gelmiş bir yorgunluğun avuçlarında tuttuğu kanayan bir kalpti artık ve nefesi bile kesilmişti içindeki sesin. Bi yerlere hapsedilmiş ve unutulmuş yeri yokluğunun zamanları arasında. Zamanların yorgunluğu arasına sesi sıkıştırılmış, ve gözleri kapatılmış…
Boş boş baktıran ve daldıran, daha dudağa götürülmemiş ve bitmiş bir sigara kadar küle dönüşmüş, ve dumanı tüterken, fark ediliyor bittiği ve yeniden yakılıyor yalnızlık ve yeniden yakılıyor yokluk ve yeniden yakılıyor aşk, yeniden yakıyorsun aşkı ve yeniden bitiriyorsun küle döndürüyorsun, eziyor ayaklarına ve geçiyorsun, ardına dönüp bakmıyorsun, bakmıyorsun korkuyorsun, korkaksın cesaret edemiyorsun. Esaretinin ardına saklanmış cesaretin sanki elindeymişçesine bir kandırılmışlığın ortasındasın kendinin. Kelimeleri özgür bırakıyorsun ve söylüyorsun ve konuşuyorsun açıyorsun içini ve şeffaflaştırıyorsun, yoğunlaştırıyorsun yo yo yanılıyorsun basitleştiriyorsun.
Kendini kendine kapatmışlığının arasında bir açıklık payı ile vicdan rahatlatıyor, baş kaldırıyor, sırtını dönüyor ve yok oluyorsun, kendi siluetinde kurduğun hayallerin arasına gömülüyor ve kabuslarında yaşıyor;  düşünüyormuş gibi yapıyor beynin düşüncesizliklerini, beynin mi dost yüreğin mi, yüreğin mi düşman beynin mi, hangisi senden yana bilmiyorsun, bilmiyor ve karıştırıyorsun.
Mahvediyorsun.
Eziyorsun. Ezip geçiyorsun.
Yürüdüğümüz sokakları kar bürüdü bugün. Her yeri doldu bembeyaz oldu, ağaçların dallarında buz sarkıtları uçları ince ve keskin parlıyorlar batınca kanatacak gibi göz kırpıyorlar, acısı tat verecekmiş gibi çekici kılıyorlar kendilerini dokun diyorlar, gel al eline, gel kanat ellerini… Biliyorlar aslında eriyip gideceklerini bir güneş ışıltısıyla ve ayaklarımı ıslatacaklarını sonra kuruyacaklarını, yok olacaklarını, biliyorlar ve bile bile göz kırpıyorlar, çok asil zannediyorlar, güzelliklerinin ardındakileri unutuyorlar,
Soğuklukları ve yalnızlıkları içerisinde kalmışlar kendileri gibi sarkanların arasında..
Parlayarak Göz kırpıyorlar.
Gel al beni, gel tut elimi,
Gel,
Gel; sev,
Gel; yan,
Gel; don,
 Gel; kana,
Gel; acı, 
Gel; bit…
Ah Sevgili buz sarkıtları dokunmam soğunuza…
Ne kadar da çok benziyorsunuz ona…
O kadar keskin,
O kadar parlak,
O kadar çekici,
O kadar bitik…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

LinkWithin

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...