Çarşamba, Mart 08, 2017

8 Mart yazısı

Bugün 8 mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü 
Bugün aslında bir anış, çoğu zaman bir haykırış gibi. Ağır ağır beklediğimiz, kadınım diye gururlandığımız bir gün.  Hikayesine kadar acı olsa da, bu sebepten dolayı kutlamayan, bu günü özel saymayan tanıdıklarınız vardır mutlaka benim gibi.
Uluslararası olarak kabul gören bir tarihin anılmasında, bu günün çiçeklerle taçlandırılmasına karşı değilim. Ve bu yazımda, kadın olmak ne demek, onu yazmayacağım…  
Bir kadını anlatacağım... 
***** 
Tek başıma kendi ayaklarımın üzerinde durabileceğime inancım tam. Hayatımı idame edebilme, hedeflerimi gerçekleştirebilme, yeni hayaller umutlar besleyebilme konusunda gücüm de tam. 
Ben, kardeşimin doğumu ile birlikte sanki 4 yaşımda değildim de bir den 24 yaşımda falan oldum. Onu küçücük boyumla ayağımda salladım, uyuttum, besledim. Annemle babam dernek toplantılarına katılırken bizi ananeme babanemebırakırlardı. Kardeşim bi tek benimle uyurdu. Sanki etim budum neydi.  
4 yaşımdaydım daha ; “sevgi vermek” ne demek, yaşayarak öğrendiğimde. 
Sonraailemdeki misyonum hep toparlayan, dinleyen, ara bulan, idare eden; ortada hep tampon olan, “ailenin ilk çocuğu ve güçlü kızı”. 
20 yaşıma kadar çok da kolay bir genç kızlık geçirdiğimi söyleyemeyeceğim. Açıkçası, Karadeniz’li  ve belli geleneksel tabuları olan bir ailenin içinde büyümek zordu. Üniversiteye girmek için resmen hırs yapmak, bunu başarmak zordu. Bir kızın yanında erkek “arkadaşlarının” olabileceğini kabul ettirmek zordu. Kendimi saydırmak, kabul ettirmek zordu. 
Ama oldu… 
En büyük desteğim ise hep Annem oldu. O bana hep en çok inanan yanım oldu. Ne yaparsam yapayım, o hep arkamda olurdu. 
Sonra ne zaman geçti, babam da artık beni kabullendi. 
Babam, belki de dünyanın en en en iyi babasıdır. Fedakardır. Çocuklarına kıymet vermeyi iyi bilir. Ama ona kendimi kanıtlamak, saydırmak çok çok zor oldu. He benden sonra büyüyen kız çocukları bi çok şeyi daha rahat yapabildiler. Çünkü benim attığım ilk imzalar, yeni devirlerin başlangıçları oldu. 
İlk işimi, kendim buldum kimsenin yardımı olmadan. Bizim sülalede “araya birini sokalım” mantığı çoktur. Ama ben böyle istemedim. 
Bulana kadar çok ağladım. Ben asla iş bulamayacağım diye çok parçaladım kendimi.
Sonra buldum. Aldığım maaşı duyanlar gülüyordu bana Jmalum ben, o kadar varlıklı bir ailenin kızıydım. Ne işim vardı onun bunun kapısında, bi de o maaşa! 
Sonra gel zaman git zaman, 32 yaşımın içindeyim ve 9.yılımı çalışıyorum. Derseniz 9 yılda ne yaptın? 
Kendime çok şey kattım. Çok okudum. İyi bir psikolog olmak için neler yapabilirim, araştırdım. Kendi kafama uygun harika bir dost buldum. Hatta onu üniversitede buldum. Bence üniversite hayatımın bana kattığı en güzel şey o. Dicle. Onunla birlikte çok eğitime gittik. Sabahın köründe gidip gece yarıları çıktığımız eğitimler… Gezip gördüğümüz yerler. Aldıklarımız, okuduklarımız, birlikte kaldığımız sınavlar… Onunla birlikte çok şey yaptık. Bence bir kadının hayatında çok iyi bir dostu olmalı! Mutlaka olmalı! 
Yemek yemeyi hep çok sevdim. Ama artık vücudumun dengesini korumayı biliyorum. Hayatımın o “…..’dan sonra” kısmı içerisinde, kendi kıymetimi daha iyi bilmeyi öğrendim. Çok susardım, konuşmayı öğrendim. Kendimi savunmayı öğrendim. Sevmediklerimi zorla sevmek zorunda olmadığımı öğrendim. 
Yaşı kaç olursa olsun, kimsenin bana haksızlık yapmaya hakkı olmadığını öğrendim. 
Kendi başıma uzun kilometreler yapmayı öğrendim. 
Upuzun saçlarımı saniyede kestirmeye karar verdiğimde, sonuçlarına katlanabilmeyi öğrendim. 
İnsanları tanımayı öğrendim. Yabancı insanları idare etmeyi, iş yerine uyum sağlamayı öğrendim. 
Samimi ve dürüst olursam eğer çok sevilirsin, bunu biliyorum ama herkesin samimi ve dürüst olmadığını öğrendim.  
Güçlü olmayı öğrendim. 
Piknik yapmayı bi türlü sevemedim. 
Kalitenin “pahalı”dan ibaret olmadığını ama kaliteli mala da verilecek paraya acımamayı öğrendim. 
Kendi modamı kendi tarzımla yaratmayı öğrendim. 
Birilerinden bir şeyler öğrenmekten yüksünmemeyi öğrendim. 
32 yaşımın içindeyim… 
Hayattan beklentilerimi öğrendim. Fark ettim. Hayallerim çoktu, hedeflerim büyük değil ama ulaşılması güç hedeflerdi. Fark ettim. 
Bodrum, hep en sevdiğim tatil yerim… 
Sonra, bir adam sevdim. 30uma gelmiştim. Artık kimseyi sevmekle uğraşamam diyordum. Gezerim, görürüm, yazarım, çizerim, videolar fotoğraflar çekerim, iyi bir psikolog olur, hayallerimi gerçekleştiririm derken, bir adam sevdim. 
Hiç beklemediğim ve düşünmediğim bir anda, kısacık bir sürede, bir adam sevdim ve onunla evlendim. 
32 yıllık hayatım boyunca yaşadığım hiçbir şeyden pişmanlık duymadım. Ne verdiğim kararlardan, ne tanıdığım insanlardan, hiçbir şeyden…. Yaşadıysam eğer bir sebebi vardır mutlaka dedim. Rabbim işini bilir, bunu da gördüysek vardır bi hayır dedim hep. 
Fatih, benim hayatımda verdiğim en hayati önemi olan, en hızlı ve en güzel kararım. Bir adamla evleniyorsun be kadın! Kolay mı, bi otur düşün, bi tart biç. 
Hep şuna inanırım, (istisnalar mutlaka vardır), ilk izlenim her zaman önemlidir. yeter ki karşımızdakini iyi GÖREBİLELİM, iyi DUYABİLELİM.
Belki de ben bu açıdan şanslı olan taraftım… 
32 yaşımdayım. Çalışmaktan asla gocunmayan, gezmekten yemekten zevk alan, paranın hesabını yapan ama pintilik yapmayan, hayata hayran ve kocama çok aşık bir kadınım! 
Nişanlıyken bir tanıdığım demişti ki, “aşık olduğunu bu kadar belli etme, adam şımarıp kaçar valla”. Çok şaşırmıştım bunu duyduğuma. 
Çok seviyorum diye neden kaçsın NORMAL BİR Adam??
Bana göre kadın, gülümsemeliydi, gülümsetmeliydi. Mutlu etmeliydi. Sevilmeliydi. Sevmeliydi. 
Babam, evliliğimin 2. Haftasında şöyle demişti, hiç unutmam, 
……Sen başarılı bir kadınsın. Etrafına ışık saçıyorsun. Şimdi bunu kocana yapacaksın. Sen gülümsemenle ışık saçacaksın, aydınlatacaksın. Sen surat asan değil, mutluluk saçan olacaksın……..” 
Bu yüzden ben hep bağıra çağıra sevdim kocamı. Hiç kimseyi umursamadan, kendi anamdan babamdan, onun anasından babasından, çekinmeden, utanamdanebebimden ahlakımdan da taviz vermeden, avaz avaz sevdim kocamı. 
Bu gün, iş yerine bir paket geldi kendisinden. İçindeki notu okuduğumda “iyi ki” dedim yine. 
32 yaşımdayım.
Çok uğraşıp çok şey başardım bu zamana kadar.
Çok zorlandım kendimi saydırana kadar. 
Çok istediğim bölümü okudum. 
Çok istediğim yerlerde çalıştım. 
Çok istediğim hedeflerim var. 
Çok güzel bir iki kişilik ailem var. 
Ben, şanslı bir kadınım! 
Mutlu bir kadınım! 

Her kadının, adamın, her insanın mutlu olmayı hak ettiğini de düşünmüyorum. Mutluluk dediğiniz şey, oturduğunuz yere özel servis edilmiyor. Nasıl ki yaşamak için yediğimize, içtiğimize dikkat ediyoruz, mutlu olmak için de DUYGU’ya dikkat etmek gerek, hareketlere dikkat etmek gerek….
Kuru kuruya sevmek yetmez, evlilik mesai ister, demişti ÜSTÜN DÖKMEN bir söyleşisinde..
Aynen öyle… 
Kuru kuruya yaşamak yetmez, mesai harcamak gerek. 

tabii ki her şeyin başında; hayat diye, sınav diye bir şey de var... 

Not: Bu yazı hangi şart ve koşulda yaşayan tüm kadınlar, insanlar için geçerli değil elbette. Hepimizin yaşam şartları farklı, belki ağır belki harika… herkesin hayatı pembe değil, biliyorum, ben de pembe bir yazı yazmadım. Ama kırılan, alınan varsa eğer; amacım kırmak kızdırmak yıkmak değil…

 bilginize
snapchat: pinarustundag
youtubekanalı için buraya tıklayabilirsiniz :)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

LinkWithin

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...