Pazar, Nisan 24, 2016

bir pazartesi yazısı

günaydın herkeslereeee,

bugün havanın soğuk olmasını umursamadan resmen baharlık giyinip çıkmışım! yani mevsimlerden bahar zaten ama soğuk bugün, ve ben ne çorap ne hırka, giymeden, eteğim tshirt ümle kendimi sokağa atıvermişim,

farkında değilim :)

yatak odasının store larını uyandığım gibi açmam lazım sanırım kiii dışarıyı görebileyim, ama alarm çaldığında ben telefonu patlatmak istediğimden olsa gerek, ne dışarısı ne store perde aklıma gelmiyor valla... :p

bu hafta TEOG var, ve girecek tüm öğrencilere başarılar...

bizim okulumuzda da çocuklar çok stresli, heyecanlı, gergin, bakalım, umarım herkes emeğinin karşılığını alır...

bu haftaya, kötü bir hafta sonundan çıkıp başladım... ama TEOG dolayısıyla okula girişler yasak olduğundan, çarşamba ve perşembenin tatil olacağını düşünerek kendimi teselli ediyorum....

bu arada, yeni evime bayaca alıştım sanırım... dolap içlerini keşfettikçe daha kolaylaşıyor galiba...

ve bu arada, ilk yemeğim Patlıcan Musakka :) nasıl yaptım ben de hayret ettim ama, yaptım, oldu valla :)))

o zaman herkeslere günaydınnnn.... :))))

snapchat: pinarustundag

Cuma, Nisan 15, 2016

Kralın Prensesi

veeeee sahalara geri döndüm mü ki acaba :)))))

sürecimi benimle birlikte takip eden ve heyecanıma ortak olanlara kucak dolusu teşekkürü borç bilirim, öncelikle bunu söyleyeyim...

insanlar, etrafındakileri bi iyi günüde bi de kötü gününde tanıyor.... birini tanımak istiyorsan onunla "ya tatile ya alışverişe çıkacaksın" deriz ya hep, doğru ama bi de "özel" zamanları var ya insanların, hah işte o günlerde gayet  güzel görüyorsunuz kim yanınızda kim uzağınızda, kim sizinle mutlu oluyor kim mutlu olmuş gibi rol yapıyor, hepsini çok net görüyorsunuz...

bir de meslek hastalığı var ya hani, ister istemez bir psikolog gözüyle bakası geliyor insanın, hep böyle bir karşıdan durup bakıyorum kendime ve karşımdakilere,
düğünümde de böyle oldu, öyle anlar oldu ki, bir sandalyeye oturdum ve karşıdan izledim kendimi ve etrafımdakileri... ve çok fazla şey gördüm... ama iyi ama iyi değil, bişiler gördüm;
o hengamede aklına bu mu geldi diye bir soru işareti belirirse eğer, tüm geceyi bu şekilde yaşamadım tabi ki, arada bir, zaman zaman, diyelim... ;)

yeni hayatıma alıştım mı,
insan nelere alışmıyor, alışılıyor elbet,
ama bazı şeyler zor,
30 yıl boyunca aynı evde yaşamak, anneyle babayla arkadaş olmak, kiiiii ben annem ve babamla hiç mesafeli olamadım, biz gayet sırnaşık ve ciddi anlamda arkadaş gibi yaşadık, kardeşimle paylaştıklarımız, kapıyı kapatıp halletmeye çalıştıklarımız, ağlamalarımız kahkahalarımız falan,
oradan çıkıp da yeni evime odama alışmaya çalışmak zor oldu elbette...
mutfaktaki dolaplara, hatta tabaklara, elinize alacağınız bardağa havluya varana kadar alışmaya çalışmak, zor bir iş,
alışkanlıkları bir anda değiştirmek, o değişime mecburen ayak uydurmak, zor...
anneyi babayı kardeşi özlemek, zor...
aynı evin içinde çoğu zaman az görüşüyorduk belki ama, yine de aynı evin içinde yaşıyorduk ya, onun verdiği rahatlık vardı, şimdi,
telefonlaşıyoruz sürekli, ve yine her zamanki gibi üçü de hep yanımda, bana hep yardımcı, ama artık aynı evde değiliz ve bu bile dokunuyor insana...

düğünden önceki son akşam salonda barkovizyon gösterisinin son rötuşlarını yaparken mutfaktan bir burun çekme sesi duyduk.... fark ettik ki kardeşim içeride çılgın gibi ağlıyor... aldım onu yanıma sarıldık, o ağladı, ben onu teselli ettim... bizim hayatımızda, o ağlar ben ona sarılırım ve ben onun yaralarını sararım... ben ağlarsam o gelir, ben onun dizine yatarım, o başımı sever benim, sakinleştirir beni..
son akşam da sarıldık, ben ona "ben çok mutluyum bak, hem sen gelip bize kalırsın ya" dedim, öyle burnunu çekti bütün gece... ben ağlamadım ama, içimi ağlattı da ağlattı sıpa.....

düğün günü, beni evden almaya geldiler... böyle zamanlarda insanın aklında olmayan şeyleri yapıyor, direk bilinçaltı ortaya çıkıyor (psikolog konuştu!!!!!) 
ben odamda öylece damat beyi beklerken, aşağıda davullar zurnalar, evimizde hüzün mutluluk gurur karışımı bir duygu seli, odamdan çıkarılmak üzere içeriye geldiler, hiç aklımda olmayan bi şekilde "Fatih gelmeden asla çıkmam" diye söylenmeye başladım :))))))))))
bunu söylediğime ben ne kadar şaşırdıysam odadakiler de o kadar şaşırdı, ama napim öyleydi,

ben onsuz oradan çıkamazdım, çünkü ben babamdan sonra artık en çok ona güveniyordum,
onsuz nasıl çıkardım, onun elini tutmadan nasıl adım atardım, atamazdım,
ben onsuz adım atamaz ben onsuz hayatımı başkalaştıramazdım,
çünkü benim bundan sonraki hayatım oydu ve benim dayanabileceğim tek omuz artık onun omzuydu.
ben hayatımı ona vermeye karar vermiştim ve beni odamdan bi tek o çıkarabilirdi...
derken, baktım kapıda belirdi yakışıklı prens:)
bir elimi fatih bir elimi dayım tuttu, kapının önünde dayım çok çok güzel bir konuşma yaptı ki bir kızın arkasında her ne olursa olsun ailesinin olduğunu bilmesi paha biçilemez,
ve pıt pıt pıt evimden çıktım evime doğru...

bu süreçte en korktuğum şey, babamı ağlarken görmek ve onu öyle görüp de dayanamamaktı, şükür ki bu şekilde göz göze gelmedik...

aklımda kesik kesik anılar var...
o anlardan biri, nikah için masaya oturduğumuzda etrafıma baktım, gözlerim annemi babamı kardeşimi aradı, sol çaprazıma baktığımda, karşımda babam onun arkasında annem, güzel güzel bize bakıyorlardı...
üniversiteden mezun olduğumda da karşımda annemle babamı aramıştım, gördüğümde güzelce el sallamıştım, bu sefer de öyle oldu, karşımda ikisini gördüm ve yine el salladım... :)

ve tüm bu heyecanların üzerine tam 13 gün koyduk...
şimdi düşündüm de, o gün odamdan çıkarken neden "fatih olmadan asla çıkmam" dedim diye,

çünkü ben o evden çıkıp yeni evime gidecektim,
düğünün üzerinden günler geçecekti ve ben küçük bir kız çocuğu gibi
"babamı özledim ben" diye ağlamaya başlayacaktım,
ve o anda elimi Fatih tutacak ve bana sarılacaktı...
ben burnumu çekerken bana bakıp gülümseyecek,
ve "şükür" dedirtecekti... 
işte bu yüzden, etrafımda kim olursa olsun, O olmadan adım atmam...


bu çiçeği bir velim okula gönderdi tebrik için...
whatsapp iletilerimde, yazılarımda "Kralın Prensesi" yazısını görüp sormuştu, Kral kim diye....
dedim ki Kral, Babam...
 Çiçeği bu notla gönderdi...
"Bir varmış diye başlayan masalda beyaz güller kadar masum prensesimiz kralının sarayından çıkarak yeni bir hikayede prensiyle mutlu adımlar atmaya başladı. adına AŞK denilen bu masalda size mutluluklar dileriz."
 

Pazartesi, Nisan 04, 2016

bahar postu.... :)

Kıbrıs'tan herkese merhabalar,

uzun bir süredir burada bir maceranın peşinden koşup durdum... yazdığım her yazı, koyduğum her fotoğraf sürecimizin bir parçası bir anlamı oldu...

biz yola,

BU HAYATTA MUCİZE DİYE BİR ŞEY VAR, sloganıyla çıktık.
çünkü biz birbirimiz için MUCİZE dediğimiz şeyin ta kendisiydik...

hiç ummadığımız bir anda ve beklenmedik bir şekilde tanıştık...

düşünün ki, bir gece, her şeyi geride bırakıp, koca şehirden kaçıp, depresyonunuzla birlikte kar tatiline gitmeye karar veriyorsunuz...
orada bir kayak hocasından ders alıyorsunuz...
tanışıyorsunuz...
öğreniyorsunuz ki, siz de onun karşısına en umudunun bittiği amacının olmadığı bi zamanında çıkmışsınız...
sonra,

aradan 1bucuk yıl geçiyor ve o adamla evleniyorsunuz...

:)
bu sefer çok uzun yazılar yazmayacağım...

biz mucizemizi gerçeğe dönüştürdük...
birbirimize çok inandık ve sadece AŞK'a tutunduk...
omuz omuza verip kimseyi umursamadık ama kimsenin de gönlünü kırmadık...
bu yol ikimizin yoluydu ve sadece ikimiz yürümeye söz verdik...
şimdi adımlarımızı birlikte atıyoruz...

evlenecek olanlara öneri, stres çok oluyor bu dönemde evet ama İMZAYI ATTIKTAN SONRA O İNSANLA AYNI EVDE YAŞAYACAKSINIZ. BUNU DÜŞÜNEREK, YÜZÜNÜZÜ KIZARTACAK CÜMLELERDEN HAREKETLERDEN SAKININ... SEVGİNİZE SAHİP ÇIKIN











LinkWithin

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...