Perşembe, Mart 31, 2016

bahara doğru giderken vol. 13

veeeeee yüzdük yüzdük kuyruğuna geldik heyecanımızın.... artık son 2.... cumartesi günü kendi evimizde yaşamaya başlıyoruz... eş dost tecrübelerini paylaşıyor, heyecanımıza ortak oluyor... biz evimizin son eksiklerini de dün tamamladık, salon avizesini 1 günde seçip yatak odası avizesi için 1 aydır dolaşan bir gelin olarak sonunda o avizeyi bulduk :) aradığım o muydu, 1aydır onun için mi gezdim bilmiyorum ama, içimize sindi en azından...

geçtiğimiz cumartesi günü, 26 mart 2016, kına gecemizi yaptık... kendi kınasında süzülen, nazlanan gelinleri hiç sevmem ben. zaten düğün bir hengame bir kalabalık kiiiiii biz de 400 kişiye nasıl hoş geldiniz diyeceğiz onun telaşındayken, kına geceleri gelinin doyasıya eğlenmesi için büyük bir nimet, fırsat..
ben de öyle yaptım :)

biz kına gecemizi, Barcelo Eresin Topkapı Hotel'de yaptık. bir kına gecesinden beklentinizin ne olduğu çok önemli. biz, misafirlerimiz rahat etsin, aç kalmasın, anlaştığımız yerin bir organizasyon firması olsun ve bize yardımcı olsun istedik. ve tercihimizi burdan yana kullandık. pişman da olmadık...
gelin adaylarına duyurulur.
ÖNERİ: bu süreçlerde maddi zorluklar yaşanabiliyor ama sadece 1 kere olacak geceleri rüyaya dönüştürmek için önceden kenara para atmakta fayda var. kendiniz için ayırdığınız bütçe, ömrünüzde sadece 1 kere yaşayacağınız o geceyi rüyaya dönüştürebilir ;)

otelin anlaşmalı olduğu organizasyon şirketi sorumlusu Selma Hanım, tam bir melek ve bu süreçte bize çok yardımcı oldu. düşünün ki gecenin bir yarısı "heyecandan karnım ağrıyo" yazabileceğiniz bir samimiyet oluşuyor aranızda.. :)

biz konseptimizi "Karadeniz" olarak belirledik. çıkış şarkımızı Kazım Koyuncu Uy Aha- enstrümantal olarak seçtik. en yakın kız arkadaşlarım, kınalarını yaptığım kuzenlerim, ve eltim, çıkışımdan önce salon girişinde ellerinde teflerle ikili sıralı bir koridor kortej oluşturdular. şarkı çalmaya başladığında davul çalan görevli arkadaşla birlikte içeriye girdik ve eğlenceyi başlattık.

ÖNERİ: bu tarzda gecelerde sizinle fotoğraf çektirmek isteyenler fazlaca oluyor, buna şöyle bir çözüm bulduk, çıkış müziğimizin ardından eğlence devam ederken şarkı ritmini biraz düşürdük, sahnedeki kızlar yerlerine oturdular, hem masalarındakileri yeme fırsatı verdik onlara hem de bu süreçte ben masaları gezip masaya hoş geldiniz afiyet olsun diyip bir fotoğraf aldık. böylece herkesle fotoğraf çektirmiş olduk.




misafirlerimizi bu kıyafetle karşıladım.
Kadıköy bahariye cd. de opera pasajı vardır, bilenler bilir, içinde bir çok abiye mağaza var ama 2.kata çıktığınızda ESN adlı mağazada, yurt dışından gelen ve sayılı gelen, aldığınız kıyafetten en fazla 2 tane bulabileceğiniz bir mağaza var.
yakın zamanda abiye ihtiyacınız varsa eğer buraya bakmadan abiye almayın derim...


en büyük hayalimden biri kına gecemde dansöz oynatmaktı, yaptık... dansöz sahneye çıktığında kulise geçip üzerimi değiştirdim. burada bana annemin 20 yıl önce bir abiye ile giydiği büstiyer eşlik etti. şuan burada paylaşamıyorum çünkü biraz fazlaca açık ;) altına da, bustiyer üzerindeki payet renklerinden mor olanı seçip aynı renkte uzun, yırtmaçlı bir etek diktirdik.
bi sürede onunla oynadım :)
o süreçte ayaklarım haşata dönmeye başladı tabiki :)

ÖNERİ: Kına gecenizde, bazı süprizler hazırlıyorsanız eğer, bizde dansöz bir sürprizdi misafirlerimize ve çok hoşlarına gitti, o sürprize uygun bir kıyafet, enstrüman ile eşlik etmek sürprizin çarpıcılığını arttıracaktır.






kuruyemişleri erkek tarafı getirir ya hani adettendir, sevgili nişanlım kuruyemişlerimizi alıp getirdi, biz de bi kaç ay önce kapalı çarşıdan Kütahya porselenleri almıştık, kuruyemişleri de onların içine doldurduk ve paketledik..
instagram'da geomariage adlı hesaptan PINAR'IN KINASI yazılı kurdeleler yaptırdık. ve onlarla süsledik.
Hem güzel bir sunum oldu... Hem de misafirlerimizin evinde kalıcı bir izimiz olmuş oldu :)







sonrasında tabi ki kına seremonisi...
kına gelmeden önce bir barkovizyon gösterisi izlettik misafirlerimize... görüntülerde sadece annem ve ben, vardık. bebekliğimden bugüne kadar bir çok fotoğrafı düzenledik ve tüm salona izlettik..
biraz duygusal oldu ama, kına gecesinin adetinden malum :)






kına kıyafetimin tasarımı anneme ait. içteki beyaz elbiseyi özel diktirdik. dıştaki kırmızı karadeniz peştemalini Rize'den getirttik ve modelini çıkartıp diktirdik. sonra üzerindeki çizgilerin boyut ve yönüne göre kırmızı-siyah-beyaz pullarla tek tek işledik... :)


başımdaki başlık ve belimdeki kemer, yine annemin eserleri.. zamanında gümüş tel kırma kursuna gitmişti.
oradayken yaptı, kullanmak da nasip oldu, çok şükür...









ben ağlayan bir gelin olamadım :)
bi duygusallık oluyo insanın üstünde haliyle ama, dilerim ki evlilik yolunda olan her kız eşini çok sevsin, ve nişanında kınasında çok eğlensin... :)














artık kınalarda genelde geline eşlik eden kızlara da kaftan giydiriyorlar, biz, kıyafetimdeki peştamal ile uyum sağlasın diye kızlara başlarına bağlamaları için peştamaller getirttik Rize'den, ve başlarına bağladılar... sonra aşağıdaki gibi harika bir fotoğraf ortaya çıktı.. :)


biz o gece çok eğlendik.... hem benim için unutulmaz bir gece oldu, hem misafirlerimizin güzel vakit geçirmelerini sağlamış olduk...

şimdi düğünümüze kaldı 2 gün...
sanırım birdahaki postu yazdığımda evimde, evli olmuş olurum...

başlığı da, bahara giderken değil de, bahar artık evimizde, olur...














Salı, Mart 22, 2016

salı sallanır yazısı

bazen,
kendinizce aslında "iyi niyet" diye düşündüğünüz şeyler aslında bazılarına hiç de öyle görünmüyor... ya da görünüyor da, yansıması farklı oluyor...

birini, bir şeyi, kendinizden daha fazla düşündüğünüzde önemsediğinizde,
farkında olmadan da olsa kendinizi unuttuğunuzda,
ve
kendi kendinize bi şeyleri tamamlamaya çalışarak yaptıklarınızın karşılığında duyduklarınızla duvara tosladığınızı hissedersiniz ya,

işte o an ölsem, ölürüm!

bir türlü öğrenemedim "banane yaaa" diyip kenara geçmeyi
hiç uğraşamam, diyip karşıdan beklemeyi,
büyük şeyler istemeyi
imkansızı oldur, demeleri
beceremedim bitürlü...

ve her beceriksizliğimde biraz daha yandığını hissediyorum beynimin, bir parçası daha ayrılıp gidiyor kalbimin....

ben hep kendimce;
iyi niyetle bişelerin başlangıcı, zaman zaman da son noktası oldum...
üç nokta şeklinde yarım kalan cümlelerimi hep kovdum,
ya da bastırdım yerin dibine soktum

ve bu dünyanın şu "bencil" haline hiç uyum sağlayamadım. hırsından karşısındakini umursamayanlardan olamadım, olmak isterdim.
önce ben diyip kenara geçemedim, ama geçmek isterdim, ben değil başkaları ben ne isterim diye düşünüp bişeleri halletsin, ben sevineyim, çok isterdim!
"valla olmazsa olmaz", diyemedim hiç, olanla yetinmeye çalıştım da keşke diyebilseydim. olmazsa olmazlarım olsaydı, diretebilseydim keşke, empati kurmayı beceremeyenlerden olsaydım, azıcık bencil olsaydım, o zaman bi kendime yanardım..

çok kızıyorum kendime. bu kadar kabullenici olmak zorunda mıyım diye
birileri kırılmasın, aman üzülmesin diye düşünüp kendi kendimi, yine kendimle üzüyorum diye.

ayaklarım yere basıyor diye hep gurur duyarım kendimle, çok şükür beni bugünlere getirene.

pembe rüyaların sonu bir gök gürültüsüne bakar....

ben bir yağmurda, ıslanıp incinenlerdenim aslında ama,
lanet ettiğim yanım var ya
çok sıkıldım güçlü kadın olmaktan

Çarşamba, Mart 16, 2016

bir yazı..

insanın, sevincini mutluluğunu doya doya yaşamaya paylaşmaya utandırıyor artık ülkemizde yaşananlar... her patlamada sessiz sessiz ölüyoruz; bi de farkındayız da üstelik.
sağa sola saçılıyor bedenlerimizin her bir parçası da, çaresiz durup izliyoruz öyle televizyonun karşısından...

dün akşam evde davetiyelerin geri kalanlarını tamamlarken düşündüm; ben burada bu davetiyeleri yazarken kimlerin evinde taziyeler karşılanıyor...
ben geri sayarken en mutlu günüm için, kimlerin evinde 7sine mevlütler  okutuluyor, 40.günü sayılıyor gidenlerin arkasından..
ben mobilyalarım gelecek diye beklerken, kimler hastane kapılarında yaralılarının iyileşmesini bekliyor...

bekleyişlerimiz farklı,
mecburen izliyor, cidden üzülüyoruz....

ve hayat o kadar yoğun ve karmaşık ki bu yazıyı yazmaya aslında dün başladım ve anca sonlandırabiliyorum... yazacaklarım aklımdan silindi... ve dünkü ruh halimden çok başka bir ruh halindeyim bugün... sorduğum sorguladığım bir günümdeyim... çok da karıştırmadan kurcalamadan;

her son gibi, bu yazının da sonu gelmeli şimdi...

Cuma, Mart 11, 2016

baharı beklerken vol. 12

bir hafta da böylece bitti... her ne kadar cumartesi günü de yapılacak bin bir türlü iş varken cuma geldiyse haftayı bitmiş sayanlardanım...
geri sayımın hızlandığı bu günlerde stres de sarmaya başladı iyiden iyiye... zaman daraldıkça işler sıkıştı, neyi hangi güne sığdırsak diye elimizde takvimle gezer olduk..
evlenirken çalışmak çok zor, hem işin stresini taşımak ve özel hayatı iş hayatına yansıtmamak, işten çıktıktan sonra kazan gibi olmuş bi kafayla evi hazırlamak, işlerin peşinde koşturmak, mobilyacıyı ara, gelinlikçiyi ara, organizatör, fotoğrafçı, kına kıyafeti, geçmeyen grip, bi türlü iyileşemeyen aft'lar yaralar derken bugün
" bir of çeksem karşıki dağlar yıkılır" modundayım.

tüm haftam böyle geçmedi aslında, baya da iş hallettik sayılır yine, bunlardan en önemlisi DAVETİYE....
 en başından beri hayalim, tanıştığımız yerde kartpostal kadar güzel olabilecek bir fotoğraf çekmek ve onu davetiye olarak tasarlamaktı. bunun için sömestrda bulduğum her fırsatta KARTEPE'ye kaçtım ama bazı şartlar nedeniyle fotoğraf çekimi yapamadık. Şu süreçte içinde ne kaldı diye sorsalar, davetiye kaldı içimde derim.... sabah bu konuyu iş yerinde de dile getirdim de "hedeflerin çok küçük" gibi bi yorum aldım. sonra başladık "küçük şeylerden mutlu olmak" başlıklı konuşmamıza... küçüklüğümden beri küçük şeylerden mutlu olan, büyük kariyer hedefleri hırsları olmayan, sağlıklı huzurlu bir ev, saygılı bir eş, bir aile hayatı hayali kuran, kaliteyi lüksü bilen ama elimdeki kadarını yaşamaya çalışan biri olmaya çalıştım hep ama bazen insanlar bazı fedakarlıklarımı, bazı kabul edip susmalarımı sanki aptalmışımcasına kullanmaya çalışıyor bunu hissedebiliyorum da asıl aptal kendileri, farkında değiller... ben farkındayım aptal olduklarının :)

"ben de böyleyim işte" diyebileceğim özelliklerimden en başta geleni heralde, hayatımdaki insanlara benim istediğim kadar özen, fedakarlık, iyi niyet göstermek (ki annem bunu bazen "kendini kullandırma" diye değerlendiriyor) ve yaptıklarım karşısında gördüklerime göre de tepkiyi koymam, yani yaptıklarımın karşılığını göremiyorsam bıçak gibi kesiyorum ve  geri dönemiyorum, dönmüyorum. ve bunu yaptığımda da üzülmüyorum... olmadı mı, keyfin bilir arkadaşım, diyip yoluma devam etmek beni mutlu ederken, kaybettiğim zaman, emek, para, duygu, hiçbiri gözüme gelmeden, NE YAPTIYSAM KENDİM İÇİN YAPTIM, BENİM SEVGİM, BENİM ZAMANIM, BENİM PARAM, BENİM EMEĞİM, ama eşit karşılık göremediğimde de bunu çift taraflı hale getirip MADEM BENİM BU EMEĞİME BU ŞEKİLDE KARŞILIK VERMEYİ TERCİH EDİYOR, BU DA ONUN TERCİHİ, BEN DE TERCİH HAKKIMI KULLANIYORUM VE GİDİYORUM, demek bana büyük haz veriyor. kader diye bir şeyin varlığına inanarak, gayet de kaderci bir insanım ama bazı durumlarda insanların kendi tercihlerini yaşadıklarına inanıyorum ve herkesin kendi tercihi diyip yoluma bakıyorum.
geçenlerde bir kız arkadaşımla aldatılmak üzerine konuştuk ve konuşurken fikir birliğine vardık... bize göre aldatılmak diye bir şey yok, bu da bir tercih, bir adam ya da bir kadın eşinden başka birine gidiyor ise, bu onun tercihidir....bize göre bunu yapmak
"senden başka biri ile ilişki kuruyorsam senden olma ihtimalini de göze alıyorum" demektir. dolayısıyla herkesin kendi tercihi, herkes istediğini yapmakta özgürdür, o özgürlüğün getirilerini de kabul etmek zorundadır.

diyorum ya annem bana bu konuda hep çok kızar, ben de herkesin birden fazla şansı olduğuna inanırım. ama bi kaç kereden fazla verilmiş şansı kullanamayan insan da bana göre nankör insandır, ve ben kedileri hiç sevmem...!

nerden geldim buraya, kafamda ne vardı ben neler yazdım, nerede kalmıştım, davetiye içimde kalan şey.... davetiyelerimizi hazırladık bastırdık, düğün davetiyemiz ve kına davetiyemizi ayrı ayrı bastırdık. ÖNERİ; kalabalık bir sülale pardon aşirette yetiştiyseniz eğer, davetlilerinizi kınaya ve düğüne gelecekler olarak ayrılabilirsiniz. biz öyle yaptık. herkesi düğüne çağırmaya kalktığımızda bir  stadyuma ihtiyacımız olduğu gerçeğini kabul ederek makul bir salon tutup 400-450 kişi sayısında kalabildik :)))))) ve düğüne davet edemeyeceklerimizi kınaya davet ettik.



kına davetiyesini kitap ayracı şeklinde hazırlayıp üstüne yandaki gelin kızı bastık, üzerine bir slogan yazısı, arkasına ise kına daveti yazısını ekledik..
kına davetiyelerinde genelde gelin ve nedimeler, Fatma ana eli figürleri gibi görseller gördüm. olayı biraz daha bireyselleştirelim dedik ve yandaki gelin kızı kullandık gayet güzel oldu, yakında kınası olacaklara bir fikir olabilir...







sonraaaaaaaaaa

kına için orijinal bir gelin ararken karşıma başka bir clipart daha çıktı ki arasam belki bulamayacağım, hikayemize gayet uygun ve acaba davetiyenin bir köşesine bastırabilir miyiz diye düşündük veeee bu kayaklı gelin ve damat clipart ını kullanmaya karar verdik... davetiyeye sığdıramadık ama davetiye zarfının bi köşesine siyah beyaz şeklinde bastırdık ve çok cici oldu :))
hikayemize de gayet uydu...



sonrasında başladık yazmaya...
nişan davetiyelerimizi bastırdıktan sonra davetli isimlerini oturup tek tek yazmıştım... düğün davetiyemizde de öyle oldu. yazacağımız kalemi gidip aldık, oturup tek tek yazdık...
böyle işler insanı biraz yoruyor nitekim aşağıdaki fotoğrafta yoğun iş gününden kalma makyajım, artık ensemi yakan saçlarımın tepede toplanmış haliyle beni göreceksiniz ama bence işin en eğlenceli yanlarından biri bu.... her zerrede parmağınızın olması.. ben zevk alıyorum.. ama tabi bu bahsettiklerimi meslek haline getirmiş insanlar var, onlara verip de yaptırabilirsiniz...














Salı, Mart 01, 2016

bahara doğru giderken vol.11


mart kapıdan baktırır kazma yürek yaktırır diye bir atasözümüz var ya hani, bana göre mart 1 demek, bahar geldi demek, kış ayları bitti artık güneş açacak demek.... açık alanlarda oturabilecek, kemiklerimiz güneşle ısınabilecek demek... yazlıkları kışlıkları ayıklamak, ve dolaptaki ihtiyaçları saptamak demek :)))

ve ayrıca mart 1 demek, canımıniçinin kardeşimin doğduğu gün demek... aynı anneden olmasak da doğumuna kardeşimin doğumu gibi sevinmek demek... "bu birlikte kaçıncı doğum günümüz" diye düşünmek ve düşünürken hem kederlenmek hem sevinmek demek.... hayatınızda varlığına şükrettiğiniz dostlarınız olur ya işte benim için mart 1, onun varlığına şükretmem demek...

ben lisedeyken annem demişti ki "sadece bi tane dostun olsa bile yeter, yeter ki hayatında çok önemli bir yeri hak edebilsin". ben lise kafasıyla "ay o ne öyle bi tane, ne yalnız bi hayat" demiştim...
yanılmışım..

anneler her zaman haklıdır ya, bu sefer de haklı annem...
1 tane olsun ama 1000taneye bedel olsun....

işte bugün DicleDicotumun doğum günü o yüzden bugün güzelll çok güzel bir gün..... :))))

ve bir yandan da, artık iyiden iyiye geri sayıma geçtiğimiz, işleri yetiştirmek için hızlandığımız, yeri geldiğinde "eeee şimdi ne yapacaktık" deyip YAPILACAKLAR listesine göz gezdirdiğimiz, "MOBİLYALARI BEKLİYORUZ" diye sevindiğimiz ve bu günden sonra artık 32ye düştüğümüz günlerdeyiz :)))



yazı aralıklarım bayaca uzadı farkındayım, bu sürede biz evimizi iyice temizledik, mobilyalarımızın hepsini seçtik, bi kısmı geldi, geri kalanını bekliyoruz, perdelerimizi seçtik, en ağır toplar bitti, şimdi sırada, düğünümüzü organize etme kısmı var, bana göre en eğlenceli ama en de zor kısmı..

kimi nereye oturtacağız, salon süslemesini değiştirsek mi, müzikler hazır, peki başka ne ekleyebiliriz, davetiye oldu mu, kimseyi atlamayalım kalp kırmayalım, evde eksik ne kalmıştı gibi soru cümleleriyle dolu bir süreç..

şu anki odamda yatağımın yanında kendi evime gitmeyi bekleyen üzerlerinde kalpli nazar boncuklarıyla kapatılmış hurçlar var.. biz üzerlerine minik kağıtlarla içlerinde ne olduğunu yazdık. böylece, evime götürdüğümde hangi hurç hangi odaya götürülmeli ve yerleştirilmeli konusunda kolaylık sağlayacak. kendi evimde ise bolca koli, hepsi açılmayı ve yerleşmeyi bekliyor, benim bi elden geçirmem gereken bir sürü kutu poşet var...

kendi çapımda bir " deli kızın çeyizi" oluşturmuşum. gittiğim yerlerden aldığım kupalar, kitaplarım, minik minik çerçevelerim, mumlarım, orijinal diye alıp kenara attığım süs eşyalarım, hepsi şuanda evimin kilerinde beni bekliyorlar, nereye koyacağıma karar verdikten sonra onlar da evimize ruhlarını katacaklar...





ne demiştik....

bugün mart 1,
bugün önemli bir gün...
her açıdan çok önemli...

hem güneş de var dışarıda mis gibi... :))

ömrünüze gelen bahar gönlünüze de gelsin ;)

LinkWithin

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...