Pazar, Ocak 31, 2010

Odanın içi...

Yaşamak zorunda olunca ve üstesinden gelmelisin biliyorsun,
o zaman daha da ağırlaşıyor hayat, gerçek yüzüyle pis pis sırıttığında..
Ne yürüyesi geliyo adamın, ne gülesi.
Ne ağlayası geliyo ne oturduğu yerden kalkası.
Kala kalıyorsun ufacık bi odanın içinde, bi bilgisayarın başında, muhtemelen de
Kulağında bi kulaklık, bi şarkı dönüp dönüp duruyor saatlerce.
Ellerin klavyenin üzerinde de olabilir, tıkır tıkır yazıyorsundur belki, ya kendine ya birilerine..
O buhran içinde ne konuşulursa o kadar uzun saatler boyunca ve hep de aynı insanla, sanki muhabbet kuşu gibi, hep bülbül misali kafasını şişiriveriyorsundur birilerinin,
Ama;
Hiçbir zaman açık yüreklilikle itiraf edilmez bu emin ol,
“sen konuş rahatla ben halimden gayet memnunum” gibi sözler de duymuş olabilirsin
Ama;
Kimse sonsuz sabırlı değildir, bunu da öğrenmişliğim de vardı zamanında.
Bazen o küçük oda bile zevk veriyo insana.
Ne işe yarıyorsa. Kendini büsbütün yalnız hissetmekten başka..
Ya da o kadar çok veriyor ki seni yaşadıklarına,
Odanın bir ucunda sen, diğer ucunda da hayatın dikiliveriyor karşına biranda.
Ne için o odadasın acaba?
Aşk acısı mı çekiyordun ağlıyor muydun o anda?
Nasıl terk edildiğini mi düşünüyordun, neden terk etmek zorunda olduğunu mu? Duyduklarına mı üzgündün, söylediklerine mi
Ya da
Söylemek zorunda kaldıklarına mı
Ya da
Asla konuşamadıklarına mı?!!
Ağzından çıkamayan o sözcüklere,onun üzerine biçtiğini değere, geçip giden günlerine..
Hangisine hangi birine yanıyorsun ya da hepsine birden mi aynı anda
Ya da
Sadece kendine, kendi kendine çektiklerine, çektirilenlere..
Silebildin mi yaşlarını o günden bu güne?
Ya da aka aka yüzünde mi kurudu kaldılar?
Ya da aka aka, artık kalmadılar mı hiç?
Tükettin mi gözyaşlarını? Hepsi mi bitti?
Bitirdiysen hepsini, bittiyse gerçekten hepsi
Bi düşün şimdi,

Gerçekten değdi mi??

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

LinkWithin

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...